Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde son dönemde Türkiye’deki deprem ve Yunanistan’daki yangın felaketlerinin ardından kısmen bir yumuşama gözlemleniyor. Yunan dış politika çevrelerinde de Türk-Yunan ilişkilerinin, zorlu politik konuların çerçevesinin dışına çıkılarak, çevresel konular gibi yumuşak alanlar üzerinden yeniden rayına oturtulması gerektiği yönündeki görüşler öne çıkmaya başladı.
Bu görüşlerin paralelinde Yunanistan tarafından gelecek olası yumuşama hamlelerinin Türkiye için tuzaklar içerdiğini vurgulamak gerek. Yunan dış politikası açısından, Ege ve Kıbrıs gibi can yakıcı meselelerden uzaklaşarak Türk-Yunan ilişkilerindeki odaklanmayı ikincil alanlara yöneltmek her zaman Türkiye’yi Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına meydan okuyamayacağı bir “yumruk mesafesi”ne çekmek amacını taşır. Tarih, bu Yunan stratejik hedefini açıkça ortaya koyan örneklerle doludur. 2004’te Kıbrıs’ta, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek AB üyeliğine destek karşılığında Annan Planı gibi tuzaklarla Türkiye’yi jeopolitik tavizlere zorlamak gibi.
Bugün de durum farksız ve hatta Türkiye’nin karşısında ABD’nin her anlamda vekili haline gelmiş, dış politika hamlelerinde bağımsız karar alabildiği dahi şüpheli ve Türkiye’yi taviz koparabileceği “nizami şarj” alanına çekmeye çalışan bir Yunanistan var. Kısa dönemli konjonktürel yumuşamalar olsa bile, küreselde tektonik kırılmaların yaşandığı bu dönemde orta vadede Türk-Yunan ilişkilerinin Türkiye’nin güvenlik tehdidi hissetmeyeceği bir düzleme oturabileceği beklentisi gerçekçi değil.
Yunanistan’da, Yunan-Amerikan ilişkilerinin geldiği nokta tarihi bir zirve olarak görülüyor ve Yunanistan’ın dış politika bileşenlerinin (askeri ve ekonomik) Türkiye’ye karşı güçlendirilmesinde ve bu güç bileşenlerinin sürekliliğinin sağlanmasında ABD’den beklentiler sürekli artış gösteriyor. ABD ile 14 Ekim 2021’de imzaladığı Savunma İşbirliği Anlaşması’nın ardından deyim yerindeyse bir “Amerikan Üssü”ne dönüşmüş olan Yunanistan’da bundan sonraki beklenti Yunan-Amerikan ilişkisinin enerji güvenliği ve ekonomi gibi alanlarda da derinleştirilmesi ve stratejik sektörler üzerinden Amerikan gücünün Ege’de Türkiye’nin karşısına tam olarak yerleşmesi.
Yunan stratejik aklı, kendisini tarihsel olarak küresel güçlerin vekili konumunda gördüğü için Yunanistan’ın bir büyük gücün hegemonyası altına girmesinde (vekili olmasında) herhangi bir behis görmüyor. Aksine, şu anda Atina’daki görüşün ana ekseni ülkenin borç krizinden kurtulmasıyla birlikte Yunanistan’ın bölgesel rolünü yeniden kazandığı; bölgede ABD’nin güvenilir bir müttefiki ve stratejik ortağı haline gelmekte olduğu ve bu şekilde yeni küresel güvenlik mimarisinde daha iddialı bir rol oynayabileceği yönünde.
Ancak, Yunan dış politika yapıcıları ülkelerine bu rolü biçerken, herşeye rağmen bunun bir takım koşullara bağlı olarak gerçekleşebileceğini de öngörüyorlar. Birincisi, Yunanistan açısından bölgesinde “ABD’nin polisi” olarak oynayabileceği bu rolün sürdürülebilir olması için ABD’de Demokrat yönetimin devam etmesi gerekli. Beyaz Saray’da olası bir değişim (Donald Trump’ın geri dönüşü) Yunanistan’a verilen Amerikan vekaletinin zayıflamasına veya geri alınmasına neden olacaktır. İkincisi, ABD’deki Demokrat iktidarın değişimi ABD’nin küresel müdahaleciliğinde tecrit anlamına geleceğinden, ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteğin geri çekilmesi ve Avrupa’da Rusya’nın önünün açılması söz konusu olacaktır. Bu olasılık Yunanistan’da Trans-Atlantik’in stratejik yenilgisi olarak değerlendiriliyor; Ege ve Akdeniz’de Rusya-Türkiye yakınlaşmasına neden olacağı hesaplanıyor ve Yunanistan için bir felaket senaryosuna giden yolun başlangıcı olacağı düşünülüyor. Üçüncüsü, ABD’deki olası iktidar değişimi Avrupa’nın kilit ülkelerinde de ‘ulusalcı’ bir değişimi tetikleme potansiyeli taşıdığından Avrupa’da ulusalcılığın yükselişi gelecek onyılda Yunanistan’a Avro-Atlantik’in sağladığı tarihsel koruma kalkanını zayıflatabilecek bir unsur olarak ele alınıyor.
Bu üç olgu birlikte değerlendirildiğinde şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz: Ukrayna ve Yunanistan vekil güçler olarak Rusya ve Türkiye’nin karşısına Washington tarafından konumlandırılmış durumda. Ukrayna şu an savaşın acısını yaşıyor, Yunanistan’ın Türkiye ile ilişkisinin önümüzdeki on yılda nasıl bir yola gireceği ise Demokratların Washington’daki kaderine bağlı olacak gibi görünüyor.