BRICS son yıllarda adından sıkça söz ettiren ve Batı merkezli ekonomik sisteme alternatif olma iddiası ile gündeme gelen uluslararası bir örgüt. 2000’li yılların başında BRIC kısaltmasıyla (Brzilya, Rusya, Hindistan, Çin) yükselen ekonomileri betimlemek için yatırım bankacısı O’Neill tarafından tedavüle sokulan kavram, 2009 yılında Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde düzenlenen dörtlü zirveyle uluslararası düzeyde örgütlenme yoluna girdi. Güney Afrika’nın katılımından sonra BRICS adını alan örgüt, evrim sürecini henüz tamamlamamış durumda ve kurumsal olduğu kadar fiziksel olarak da gelişim aşamasında. Mısır, İran, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin katılımıyla genişlemeye başlayan BRICS; en son Azerbaycan’ın resmi başvurusu ile Türk dünyasından bir ülkeyi de bünyesine dahil etmek üzere.
BRICS özünde, dünyanın farklı bölgelerindeki ülkelerin belli alanlardaki çıkar birlikteliğini simgeleyen ve ekonomik dinamiklerle öne çıkan bir yapılanma. Dünya iktisadi ve siyasi sıklet merkezinin Asya’ya kaydığı ve 2. Dünya Savaşı sonrası Batı merkezli yapıların üstünlüğünü yitirmekte olduğu bir dönemde BRICS, yenilenen dünyada zamanın ruhunu temsil ediyor. Satın alma gücü paritesiyle G-7 ülkelerini geçerek dünya ekonomisinin %35’ini ve dünya nüfusunun %45’ini oluşturan BRICS’te üye ülkeler arasında ticari ve kültürel etkileşim düzenli olarak artıyor. Üye ülkelerin etkin rolü sayesinde BRICS, geniş Avrasya coğrafyasında hem Doğu-Batı hem de Kuzey-Güney eksenindeki uluslararası taşımacılık koridorları ile varlığını hissettiriyor. Büyük bir uluslararası platforma dönüşen BRICS, ulusal egemenliğe saygılı ve katı olmayan kuralları ile Batı merkezli kurumlardan umduğunu bulamayan üçüncü ülkeler için de cazibe merkezi haline dönüşüyor. BRICS’i özgün kılan özelliklerden biri de farklılıkları zenginlik görmesi ve çeşitli kıtalardan gelen üyelerin ortak anlayışıyla, küresel tekçi kültür yerine Batı dışındaki geleneksel kültürlerin yaşatılmasını ön plana alırken herhangi bir medeniyet karşıtlığını reddetmesi. Bu nedenle BRICS’i anlatan en özlü ifade, ‘Batı değil ama Batı karşıtı da değil’ olabilir.
Görece yeni bir uluslararası örgüt olan BRICS’in nereye evrileceği tartışmaları ise gündemi meşgul ediyor. BRICS kurumsal yapısı incelendiğinde bazı iniş çıkışlar saptanabiliyor. BRICS’in en önemli sütunu; 10 yıl önce 100 milyar dolar sermaye ve beş ülkenin eşit ortaklığıyla kurulan Yeni Kalkınma Bankası. Bu bankada BRICS üyesi olmayan ülkeler de yer alabiliyor. Çok taraflı mahiyette olan ve genelde altyapı projelerini finanse eden bu banka, üye ülkelere dolar dışında kendi ulusal para birimlerinde kredi sağlama imkanıyla ön plana çıkıyor. Ayrıca BRICS Yeni Kalkınma Bankası bünyesinde, üyelerin karşılaşabileceği ödemeler dengesi sorunlarına karşı ‘İhtiyati Rezerv Düzenlemesi’ yer alıyor. IMF ya da Dünya Bankası’nda olduğu gibi kritik kararların tek ülke (ABD) vetosuna bağlı olmadığı bu mali yapıda ana kreditör en büyük iktisadi güç olan Çin. Üye ülkelerde yaşanabilecek iktisadi krizlere karşı finansal istikrar amaçlı likidite sağlamak için kurulan ve başlarda IMF’ye alternatif olarak gelişeceği düşünülen sözkonusu mali çerçevenin, BRICS içi tartışmalar ve bazı üye ülkelerin isteksizliği nedeniyle bu zamana kadar istenileni veremediği biliniyor. Bu düzenlemenin yeterince işlerlik kazanmaması ve yıllarca kısıtlı kalmasında bilhassa Bolsonaro yönetimindeki Brezilya’nın tutumunun frenleyici olduğu iddia ediliyor.
Bu tür iç sıkıntılar, BRICS’in mevcut durumu ve geleceği hakkında farklı değerlendirmelere yol açıyor. Her ne kadar bazı ortak noktalarda buluşsalar da BRICS üyesi ülkelerin birbiriyle özdeş politikalar izlediğini ve çıkarlarının tümden örtüştüğünü iddia etmek güç. Buna dair en güzel örnek, üyeler arasında dolarsızlaşma eğilimi kapsamında ulusal paralarla ticaret konusunda uyum olmasına karşın ortak para biriminin yaratılmasında tereddütlerin bulunması. Çin ve Hindistan arasındaki rekabetin burada altını çizmek gerekiyor. Öte yandan başta Rusya ve Çin arasında olmak üzere, üye ülkeler arasında artan ticarette dolarsızlaşma hedefinin büyük oranda başarılı olduğu görülüyor. Yenilenen dünya sisteminin referans noktalarından biri olmak için BRICS’in kurumsal evrimini bir üst seviyeye taşıyarak bazı konularda somut adımlar atması gerekiyor. Tam da bu bağlamda BRICS, uluslararası sistemdeki güç dengelerini derinden sarsacak bir konuda kararlı gözüküyor: BRICS Ödeme Sistemi!
“BRICS Bridge/Pay” olarak adlandırılan bu sistem, uluslararası ödemelerde ABD kontrolündeki Swift dışında ortak bir mekanizmayı ifade ediyor. Buna göre üye ülkelerin birbirleri arasındaki mali transferlerde, blokzincir tabanlı dijital bir uygulamanın Merkez Bankaları aracılığıyla mahsuplaşmayı da içerecek şekilde düzenlenmesi öngörülüyor. BRICS ülkelerinin Merkez Bankası Dijital Parası (CBDC) konusunda öncü oldukları, yıllardır dijital varlıkları mali sistemlerinde başarıyla test ettikleri ve kendi mesajlaşma teknolojilerini geliştirdikleri dikkate alınırsa ortak bir ödeme sisteminin kurulması zor gözükmüyor. Uluslararası para transferinin Swift tekelinden kurtulması farklı ülkeler için iktisadi özgürlük anlamı taşırken, Batı sistemi tarafından tek taraflı yaptırımlara uğrama tehdidine karşı da bir direnç aygıtı olarak beliriyor. İki veya çok ülke arasındaki finansal alışverişin ABD kontrolünden bağımsız yapılmasıyla, BRICS’in kuruluşundan bu yana somut olarak ilk kez Batı ekonomik sistemi dışında bir alternatif sunacağı değerlendiriliyor. Ekim ayında Tataristan’ın Başkenti Kazan’da yapılacak 16. BRICS zirvesinde hazırlıkları son aşamaya gelen bu konuda nihai bir karar alınması bekleniyor. Böylelikle BRICS’in evrim aşamasında kritik bir dönemecin geçilmesi ve 2025’te Brezilya’da yapılacak sonraki zirveye kadar sürecin büyük ölçüde tamamlanması hedefleniyor. Devrim niteliğinde olan bu girişimin gerçekleşmesi halinde, çok-kutupluluğun yerleştiği bir dönemde, BRICS yenilenen dünyanın nişanesi olmaya aday gözüküyor.
Yaklaşık seksen senedir Batı sisteminde yer alan ve temel kalkınma sorunlarını çözemeyip devamlı iktisadi krizler yaşayan Türkiye açısından BRICS’e üyelik hem alternatif finansal kaynaklara erişim hem de yükselen güçlerle işbirliği fırsatı içermesi nedeniyle olumlu görünüyor. Üstelik BRICS’e üyelik için herhangi bir egemenlik devri şartı bulunmuyor. Ancak on yıllar boyunca örülen menfaat ağlarının sonucu olarak uluslararası ilişkileri sadece Batı ekseninde okuyan zihniyetin hâkim olduğu bir ülkenin BRICS ve dünyadaki diğer değişimlerden ne derece faydalanabileceği tartışmaya açık. Dahası, son zamanlarda gerek ekonomisini gerekse dış politikasını tekrar Batı’ya yöneltmiş gözüken ve bol söyleme rağmen fiiliyatta mevcut bağımlılık prangalarını kırma iradesi gösteremeyen Ankara için BRICS üyeliğinin gerçekleşmesi mevcut şartlarda kolay gözükmüyor.