Tıpta kullanılan “ubikuitöz” diye bir kavram var. Her yerde birden bulunan, her zaman her yerde, yaygın, ekmediğin yerde biten, hazır ve nazır anlamında kullanılır. Telekom dünyası da bu kavrama aşina idi çünkü telekomünikasyon teknolojilerinin sağladığı olanaklarla insanlar mesafeden bağımsız iletişim kurabiliyordu. Bugün “ubikuitöz” kavramı Yapay Zeka ile somutlaştı. Artık yapay zeka her yerde, belki biz farkına bile varmadan her an karşımıza çıkıyor.
Yapay zekanın yaygınlaşması son birkaç yılda gerçekleşti. Ancak bu teknolojiyi yaratan fikir yeni değil. İngiliz matematikçi Alan Turing, yapay zeka fikrini ilk ortaya atan kişi oldu. Turing, Mind Dergisi’nin 1950 yılı Ekim ayı sayısında “Computing Machinery and Intelligence - Bilgi İşlem Makineleri ve Zeka” başlıklı bir makale yazdı. Bu makalede Turing “Makineler düşünebilir mi?” sorusunu felsefi tartışmaya açmış ve “makineler düşünebilir” iddiasına karşı olan itirazları reddetmişti. Ülkemizde ise dünyaca ünlü Türk matematikçi ve bilim insanı Cahit Arf, 1959 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin düzenlediği Halk Konferansları kapsamında “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir” başlıklı konferansında aynı konuyu işliyordu. Cahit Arf konferansında insan beyni ile makineleri karşılaştırıyor ve kendi kendisini geliştiren makine tasarlamanın mümkün olduğunu söylüyordu. Ancak makinenin estetik nitelikte karar verebilme yeteneğinin olmayacağı konusundaki endişelerini dile getirerek söyleşisini şöyle sonlandırıyordu: “Bu vasıfları karakterize eden husus hepsinin de bir belirsizlik unsuru ihtiva etmesi, bunların şaşmaz bir şekilde uydukları kaidelerin mevcut olmayışıdır. Belirsizlik karakterini haiz olan insan dışı tabiat hadiseleri mevcuttur. Bunlar atom içinde ceryan eden olaylardır. Bu itibarla nisbeten küçük sayıda atom içinde ceryan eden olaylar böyle makinelerin işleyişinde müessir hale getirilebilirse, makinelerin estetik bakımdan da insan beynine benzetileceği ümit edilebilecektir. ...Fakat bu işin uzun yüzyıllar sonra bile ve belki de hiçbir zaman yapılamıyacağını zannediyorum.” Teknoloji her ne kadar üssel olarak hızla ilerliyor olsa da, Cahit Arf’ın endişeleri bugün için de geçerli.
Yapay zeka resmen bir akademik disiplin olarak 1956 yaz aylarında, Amerika’da Dartmouth Koleji’nde düzenlenen çalıştayda doğdu. Bir grup matematikçi ve bilgi işlem uzmanı 8 hafta boyunca süren toplantılarında yeni bir araştırma alanının hayalini kurdular. O sırada Dartmouth’da genç bir profesör olan John McCarthy, çalıştaya çağrı için kaleme aldığı metinde “yapay zeka” terimini türeterek, “öğrenmenin bütün yönleri veya zekanın daha başka özelliklerinin, bir makinenin taklit edebileceği şekilde kusursuz olarak tanımlanabilmesi ilke olarak geçerlidir” iddiasında bulunuyordu.
"Tarihte üç büyük olay vardır. Bunlardan ilki, evrenin oluşumudur. İkincisi, yaşamın başlangıcıdır. Bu ikisiyle aynı derecede önemli olan üçüncüsüyse, yapay zekanın ortaya çıkışıdır." Bunlar, Massachusetts Teknoloji Üniversitesi (MIT) Bilgisayar Bilimi Laboratuvarı yöneticilerinden, geçen yıl 88 yaşında hayatını kaybeden Edward Fredkin'in, BBC ile bir söyleşisinde dile getirdiği sözler. Fredkin'in, yapay zekanın önemi konusunda yaptığı bu değerlendirme, yalnızca bilgisayar bilimcilerinin kendi dünyalarında geçerli, abartılı ve desteksiz bir iddia değil. Yapay zeka teriminin 1956 yılında ilk kez kullanılmasından bu yana, farklı disiplinlerden birçok araştırmacı bu konu üzerinde yoğun olarak çalışmakta. Ulaşılan nokta ve gelecekle ilgili hedeflerse, konuyla ilgili görüş ve yaklaşım farklılıkları nedeniyle oldukça tartışmalı. Yapay zeka çalışmalarının önemini bilen ve hatta konuşabilmek için ilkel de olsa bir yapay zeka uygulamasına ihtiyaç duyan ünlü fizikçi Stephen Hawking, yapay zekanın gelişimine temkinli yaklaşmış ve yapay zekanın insan zekasını geçebilecek bir düzeye gelmesinden endişe ettiğini belirterek, bunun insanlığın sonunu getirebileceğini söylemişti. Hawking'e göre yapay zeka kendisini geliştirmeyi sürdürebilir, hatta kendisini yeniden biçimlendirebilir ancak son derece yavaş bir biyolojik evrimle sınırlı olan insanlar, bu tür bir güçle yarışamazdı. Yapay zekanın çok güçlü otonom silahlar veya insanlar üzerinde baskı kurmada yeni yöntemler geliştirme olasılığı, Hawking’in altını çizdiği başlıca tehlikeler arasındaydı.
İnsanlığın yararı için teknolojiyi ilerletmeye odaklanmış dünyanın en büyük teknik meslek örgütü IEEE (Institute of Electrical and Electronics Engineers - Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü), tarafından çıkarılan IEE Spectrum Dergisi’nin 30 Eylül 2021 tarihli sayısında “Yapay zekanın ani yükseliş ve düşüş döngüsünden çıkış var mı?” sorusuyla ve “Yapay Zekanın Fırtınalı Geçmişi ve Belirsiz Geçmişi” başlığıyla bir yazı yayınlandı. Bu yazıda, yapay zeka alanındaki çalışmaların dalgalar halinde ilerlediğini, bazen durup gerilediğini, bazen ileri atılımlar yaptığını görüyoruz. Yapay zeka ancak 1980’lerden sonra geniş bir disiplinler arası bilim alanı haline geldi ve endüstride yapay zeka uygulamaları artmaya başladı. 1980’lerin sonlarına doğru yine bir duraklama dönemine giren yapay zeka çalışmaları, 1990’lı yılların ikinci yarısında İnternetin yaygınlaşması ile tekrar ivme kazandı. Pandemi döneminde birçok uygulamasıyla kurtarıcı rolünü üstlendi. Öyle ki pandemi döneminde dünya ekonomileri küçülürken, yapay zeka alanına yapılan yatırım tutarında düşüş gözlenmedi.
İnternet ile birlikte yapay zeka tabanlı birçok program geniş kitlelere ulaştı. Yapay zeka uygulamalarının sağladığı verimlilik kanıtlandıkça, endüstri alanındaki yaygınlığı arttı. Diğer yandan yapay zeka alanına yapılan yatırımların getirisi ve borsa değeri çok yüksek miktarlara ulaştıkça, küresel sermaye bu alana akmaya başladı. Küresel sermayenin trilyonlarca dolar seviyesindeki bu akışı ve yapay zeka alanında çalışan şirket ve çalışanlarının teknolojiyi zıplatan şevkli çalışmaları artık bu alanda geri dönülemez bir dönüm noktasına gelinmesini sağladı. Yapay zeka alanına akan sermayeye bir örnek vermek gerekirse, bir bilgi istemindeki yönergeyi takip ederek kapsamlı bir yanıt sağlamak üzere eğitilmiş ChatGPT adlı uygulamayı 2022 yılı sonunda servise veren Open AI adlı şirket, daha on yılını doldurmadan 100 milyar dolara yakın bir sermayeye ulaştı.
Yapay zekanın temelini oluşturan bilimsel disiplinler arasında mantık, istatistik, bilişsel psikoloji, karar teorisi, sinirbilim, dilbilimi, sibernetik ve bilgisayar mühendisliği gibi disiplinleri sayabiliriz. Etkilediği alanlar ise güvenlikten savunmaya, endüstriden ticarete, tarımdan ulaşıma, sağlıktan eğitime, iç politikadan dış politikaya, eğlenceden alışverişe, çalışma hayatından günlük yaşama kadar aklınıza gelebilecek her türlü sahayı kapsıyor. Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde “Stratejik Rekabet Çağında Yapay Zeka Alanında ABD Liderliği” başlığıyla 15 Kasım 2023 tarihinde yapılan oturumda, jeopolitik gücün temelindeki kaynağın giderek teknoloji alanında yenilikçilik olduğu dile getirilerek yapay zeka konusunda atılacak adımlar ve dış politikada yapay zekadan nasıl daha fazla yararlanabilecekleri tartışıldı. Aslında yapay zeka dünyayı değiştiriyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde kullandığımız hemen hemen her teknolojinin kıyısından köşesinden de olsa yapay zekaya bulaşmış olacağını tahmin edebiliriz. Peki yaşam tarzımızı, işimizi, sosyal ilişkilerimizi ve yaşadığımız dünyayı etkileyen devrimsel nitelikteki bu değişime hazır mıyız?
Verilerden öğrenen bir sistemden bahsediyoruz, öyle bir sistem ki, verileri hafızasına depolayarak hiç durmadan ve muazzam bir hızda öğrenip gelişerek gelecek hakkında yorumlar yapabiliyor, insanların bugüne kadar icat ettiği bütün teknolojilerden farklı olarak kararları kendisi verebiliyor ve yeni fikirler üretebilen ilk teknoloji olarak geçmiş verilerden dersler çıkarıyor ve gelecek hakkında tahminlerde bulunuyor ve bunu belirli bir doğruluk yüzdesi ile yapabiliyor. Verinin içindeki algoritmaları çözerek bir şekilde mantık üretmeye başladığı söyleniyor. Multimodalite sayesinde hissi anlayabiliyor ama his geliştirme yeteneği yok. Çok mantıklı, çok da öğrenen, bir de anlayan ama hiçbir duyguya sahip olmayan bir makine ya da bir varlık düşünün, çok korkutucu olmaz mı? Diğer yanda hata yapma olasılığı da var. Bu teknolojiyi biz keşfettik ve geliştiriyoruz ancak şu anda bize neden o yanıtları verdiğini bilmiyoruz, işlem yaptığı zaman verdiği sonucu hangi kıstaslara göre ve hangi algoritmayla verdiğini bilmiyoruz. Yapay zekanın öğrenme modelinde insanlar sadece bir miktarına etki edebiliyor, algoritmayı biz oluşturmuyoruz, alet kendi kendine karar veriyor ve bu şimdiye kadarki teknolojilerde olmayan bir durum. İlk defa kendi kendini geliştiren bir teknoloji ile karşı karşıyayız.
Yapay zekanın getirdiği imkanların ve tehditlerin yönetilebilmesi için piyasanın kendi mekanizmalarına güvenebilir miyiz sorusuna elbette ki olumlu yanıt vermek mümkün değil. Potansiyel olarak yararları kadar tehlikeleri ve hatta ölümcül olabilecek tehditleri de içeren yapay zeka alanında regülasyonlara ve onun da ötesinde her ülkenin kendi devletinin liderliğine ve onun da üstünde uluslararası liderliğe çok büyük ihtiyaç var. Telekomünikasyon dünyasında regülasyonları oluşturmak üzere 1865 yılında kurulan ve bugün Birleşmiş Milletlerin bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda uzman kuruluşu olan ve kurucu üyeleri arasında ülkemizin de bulunduğu ITU (International Telecommunication Union – Uluslararası Telekomünikasyon Birliği), yapay zeka alanında regülasyon çalışmalarına 2017 yılında başladı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, geçen yılın sonlarına doğru, uluslararası toplumun yapay zekayı yönetme çabalarını desteklemek için yeni bir Yapay Zeka Danışma Organı kurulduğunu duyurdu. Kurul, ilk toplantısını 27 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdi ve ilk ara raporunu da 2023 Aralık ayında yayınladı. İki eşbaşkan ve 37 üyeden oluşan BM Yapay Zeka Danışma Organı’nda maalesef ülkemizden bir temsilci bulunmuyor. Avrupa’da ulusal, bölgesel ya da uluslararası her kuruluşun yapay zeka ile ilgili çalışmaları bulunuyor. Avrupa Birliği yapay zeka regülasyon çalışmalarında oldukça ilerledi. Diğer yandan Amerikan Temsilciler Meclisi ve Senatosu yapay zeka konusundaki çalışmalarını hızlandırdı. ABD, dünya liderliğini elinde tutabilmek için yapay zeka konusunda da lider olma peşinde ve bu konuda Çin ile Rusya’yı rakip görüyor. Peki, ülkemizde yapay zeka konusunda ne gibi çalışmalar var, bu konuyu bir sonraki yazımda ele alacağım.
Bir yanda bu regülasyon çalışmaları sürerken, yapay zeka teknolojisi üssel hızda ilerliyor. Yapay zekanın bu hızlı gelişimine dünyanın, insanların ayak uydurması olası mı sorusu zihinleri meşgul ediyor. Yapay zekanın yavaşlatılması için Birleşmiş Milletler dahil birçok kuruluş ve yüzlerce iş dünyası lideri moratoryum çağrıları yapıyor. Ancak bir yandan finansal sermayenin merkezi haline gelmiş ve bu kadar yaygınlaşmış, diğer yandan devletlerin jeopolitik güç mücadelesinde başat rol oynamaya başlamış bir teknolojiyi durdurmanın imkansız olduğu ortada. Ayrıca yeterli güvenlik önlemleri alınana kadar yapay zeka sistemlerinin satışı ve kullanımına ilişkin 2021 yılında acil bir moratoryum çağrısı yapan Birleşmiş Milletlerin, günümüzde doğal zekaların yarattığı felaket ve soykırımlara seyirci kalıp engel olamaması düşünüldüğünde, yapay zeka konusunda moratoryumun da işe yaramayacağı ortada.
Yapay Zeka konusu öylesine derin ki, tek bir yazıda bütün yönlerini ele almak mümkün değil. Bu konuda gelişmeleri sürekli izleyerek güncel bilgilere sahip olmamız ve bu yarışa hazırlanmamız gerekiyor ve bu çok hızlı bir yarış. Daha bebeklik çağındaki yapay zekanın ülkemizin milli çıkarları açısından dikkatle takip edilmesi gereken bir konu olduğu aşikar. Yapay zeka konusundaki bu ilk yazımı ünlü tarihçi Yuval Harari’nin sözleriyle bitireyim.
“Yapay zeka henüz küçük bir bebek, daha hiçbir şey görmedik. Yapay zekanın gerçek dünyada uygulamasının yaklaşık 10 yıllık bir tarihi var. Biyolojik gelişmeyi düşünürseniz, yaşamın yerkürede bugünkü halini alması, bizlerin bugünkü halimize gelmesi 4 milyar yıl aldı. Yapay zekanın evrimini biyolojik evrimle kıyaslarsak, henüz ilk canlı formların ortaya çıkmaya başladığı, amiplerin olduğu aşamada. ChatGPT ve benzerlerini yapay zeka dünyasının amipleri gibi düşünebiliriz. O dünyanın T-Rex’leri nasıl yaratıklar olacak dersiniz? Ve yapay zeka amiplerinin T-Rex’lere evrilmesi ne kadar zaman alacak? Milyarlarca yıl almayacağı kesin. Belki sadece birkaç on yıl, hatta birkaç yıl sonra o aşamaya gelinecek. Çünkü onun gelişimi, organik varlıkların gelişiminden tamamıyla farklı bir zaman çizelgesi üzerinde ilerliyor. Çünkü yapay zekanın kendisi farklı bir zaman çizelgesine sahip. YZ hiç durmaksızın sürekli çalışır durumda, genellikle tüm bilgisayarlar her an aktif, insanoğlu ve diğer organizmalar, yaşarlar, döngüsel olarak gelişirler, ara sıra dinlenme ihtiyacı duyarlar. Yapay zeka ise hiç bir zaman dinlenme ihtiyacı duymaz.”