Görüş

Ukrayna Savaşı: Dünya ve Türkiye İçin Çıkarımlar

Ukrayna'daki savaş tüm hızıyla sürerken, sonuçları daha şimdiden uluslararası sistemi sarsmaya başladı.

01/09/2023 | Volkan Özdemir

Ukrayna Savaşı: Dünya ve Türkiye İçin Çıkarımlar - ATASAM

24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna savaşının ardından bir buçuk sene geçti. Giderek şiddetlenen ve henüz barış masasının ufukta gözükmediği süreç daha şimdiden bölgesel etkilerin ötesinde sonuçlar doğurdu. Bu sonuçlar askeri, iktisadi ve jeopolitik olarak üç kategoride değerlendirilebilir. Türkiye’nin konumu ve savaştan nasıl etkilendiği ise ayrıca incelenmelidir.

Bir buçuk yıllık süreci her şeyden önce, Ukrayna-Rusya arasındaki ikili çatışmadan ziyade Ukrayna’daki Batı-Rusya savaşı şeklinde tanımlamak daha doğru olacaktır. Savaş birden fazla cephede devam etmektedir. Yoğun çatışmalar nedeniyle tarafların ciddi kayıpları sözkonusudur. Rusya’nın ‘Özel Askeri Operasyon’ olarak adlandırdığı çatışmada, daha az kayıp ve kısa sürede sonuç alma girişimi savaşın ilk aylarında akamate uğramıştır. Özellikle 2022 yazında Ukrayna’nın karşı taarruzu neticesinde yaşanan askeri başarısızlıklar Rusya içinde de tartışmalara yol açmıştır. Bununla birlikte, Moskova’nın Eylül 2022 itibariyle ilan ettiği kısmı seferberlik sonrasında sahadaki askeri durum özellikle son aylarda Rusya lehine gelişmeye başlasa da savaşın seyri Kremlin içerisindeki güç dengelerini etkilemektedir. Bu bağlamda, Rusya içerisindeki güç mücadelesinin bir yansıması olarak askeri şirket Vagner grubu ile Rus Genelkurmay Başkanlığı’nın karşı karşıya gelmesi kritiktir. Öyle ki bu durum, 24 Haziran 2023’te Vagner lideri Prigojin’in Savunma Bakanı Şoygu’ya karşı askeri isyan başlatmasına kadar varmıştır. Sonrasında Vagner grubunun büyük ölçüde tasfiye edildiği ve salt Afrika gibi uzak coğrafyalarda etkin olabilecek bir yapıya bürüneceği anlaşılmaktadır. Öte yandan savaş, Ukraynalılar için tam bir felakete dönüşmüştür. Ukrayna’nın ağır kayıplar vererek seferberliği genişletmek zorunda kalması, Batıdan gelen modern silah desteğine rağmen Kiev yönetiminin savaşın ağır yüküne daha ne kadar dayanabileceği sorusunu da beraberinde getirmiştir. Zira Ukrayna’nın 2023 yaz aylarında gerçekleştirdiği karşı taarruz bekleneni verememiş, Kiev’in kayıp sayısı artmıştır. Bununla birlikte, her aktör için kaçınılması gereken asıl tehlike gerilimin tırmanması ve şu anda düşük ihtimal olarak görülse de Nato ile Rusya’nın doğrudan karşı karşıya gelmesidir.

Savaşın dünya açısından önemli sonuçlarından bazıları ekonomi alanında gözlemlenmektedir. Bilindiği üzere, ABD ve AB savaşın hemen başlarında sert iktisadi yaptırımları devreye sokmuş ve Rusya ekonomisini dünyadan izole ederek çökertmeyi amaçlamıştır. Ancak Rus ekonomisinin bu baskıya fazla direnemeyeceği, hatta bunun neticesinde Rusya’da rejim değişikliği olacağı gibi uçuk beklentiler boşa çıkmıştır. Öyle ki Rusya’nın almış olduğu karşı tedbirler uluslararası ekonomide farklı bir manzara ortaya çıkarmıştır. 2014 sonrasında Moskova’nın zaten finansal bir kale inşa ettiği bilinmekteyken, değerli metaller ve enerjide zengin olan Rusya reel ekonomide de belirli imkanlara sahiptir. Nitekim 300 milyar dolar değerinde Rus varlıklarını dondurmak ve Rus bankalarını uluslararası para transfer sistemi SWIFT’ten çıkarmak gibi yaptırımlar Rusya’yı fazla etkilememiş; gerek kendi kurduğu alternatif sistemler gerekse petrol ve gazı dolar dışındaki para birimleriyle ile satma kararı, Batı yaptırımlarının etkisini sınırlandırmıştır. Rusya’nın Çin’den destek alması ve halihazırda devam eden dolarsızlaşma arayışları savaşla birlikte hızlanmıştır. Rusya ve Çin ekonomileri ruble ve yuan para birimlerinin de kullanımıyla birbirine her yönden entegre olmaktadır. Ayrıca Rusya ve Çin’in başını çektiği yeni finansal düzen, Merkez Bankası dijital para birimlerinin de devreye girmesiyle doların uluslararası rezerv para konumuna büyük darbe vurmaktadır. Şurası açıktır ki, ucuz Rus enerjisi, ucuz Çin ürünleri ve ucuz ABD finansal varlıkları şeklinde özetlenebilecek dünya ekonomisinde bolluk dönemi artık mazide kalmıştır. Ayrıca savaşın bir başka önemli iktisadi sonucu, enerji akışı ve ticaret güzergahlarının değişimi olmuştur. Kuzey Akım sabotajından sonra Rusya AB’ye daha az enerji sağlarken, AB’den toplam ithalatı azalmış ve Avrupa menşeli mallar Rus pazarına erişmek için alternatif yollar kullanmak zorunda kalmıştır. Ayrıca ABD, kendi pahalı sıvılaştırılmış doğal gazını ucuz Rus boru gazı yerine Avrupa pazarında ikame etmeyi başarmıştır.

Jeopolitik açıdan Ukrayna savaşının en büyük kaybedeni Ukrayna’nın kendisinden sonra Avrupa ve özelinde Almanya’dır. Ukrayna artık bölünmüş ve yıkık bir ülkedir. Avrupa ise Soğuk Savaş sonrası refah döneminin ardından ilk defa bu kadar sıkıntılı günler geçirmektedir. Ekonomiler sarsılmış, siyasal istikrarsızlık yayılmış, çeşitli ülkelerde yönetimler birbiri ardına değişmiştir. Öbür taraftan ABD, NATO’yu dirilterek Avrupa üzerindeki tahakkümünü artırmıştır. Dahası Anglosakson jeopolitik perspektifinin iki yüzyıllık hedefi olan, Avrupa sanayisinin Rus doğal kaynaklarıyla doğrudan buluşmasını engelleme hedefi gerçekleşmiştir. En ağır bedeli ödeyen Almanya iktisadi resesyona ve sanayisizleşme dönemine girmiştir. ABD’nin küresel anlamda asıl rakip gördüğü Çin ile mücadeleye geçmeden önce Rusya’yı yıpratma ve odağını Batı’sına yöneltme amacı ilerlemiştir. Asya Çağı’nın başladığı bir dönemde, hegemonya savaşının Pasifik’e kayması kaçınılmaz iken Ukrayna’daki savaş ile Rusya’nın yıpratılmasının ABD için bir ön aşama olduğunu iddia etmek zor değildir. Çin durumun farkındadır. Pekin’in savaştaki tutumu ve Ukrayna sorununun halledilmesi için açıkladığı 12 maddelik barış planı bu açıdan değerlendirilmelidir. Ukrayna’nın dört bölgesini daha topraklarına kattığını ilan eden Rusya’nın jeopolitik okumasında ise savaşla birlikte büyük bir kırılma yaşanmaktadır. Rusya jeopolitik konumunu artık Avrupa’nın doğusu değil, Avrasya’nın kuzeyi olarak tanımlamaya başlamıştır. Uluslararası Kuzey-Güney Taşımacılık Koridoru projelerinin önem kazanması bu açıdan tesadüfi değildir. Lizbon’dan Vladivostok’a söylemi yerini artık Murmansk’tan Mumbay’a bırakmıştır. Asya’nın bir başka yükselen gücü olan Hindistan’a erişim Rusya için kritik olacaktır. Nihayetinde Ukrayna savaşının en önemli jeopolitik sonucu askeri, siyasi ve iktisadi açıdan dünya sistemindeki dönüşüm ile çok merkezliliğin tescillenmesidir.

Ukrayna’daki savaşın Türkiye açısından da önemli yansımaları olmuştur. Karadeniz güvenliği ve Montrö Sözleşmesi’nin önemi anlaşılmıştır. Nato ülkesi olmasına rağmen Ankara, Batı ve Rusya arasında tarafsız kalarak belirli bir denge gözetmiştir. Ankara bir yandan Ukrayna’ya Bayraktar SİHA gibi silah sistemlerini tedarik etmeye devam etmiş, öte yandan Rusya ile daha yoğun ticari ilişkiler geliştirmiştir. Tahıl Koridoru gibi anlaşmalarla Türkiye savaşta arabulucu rolüne de soyunmuştur. Moskova için Türkiye’nin önemi artmış ve savaştaki pozisyonu takdir edilmişken, Rusya pazarının tümüyle Türk üretici ve tacirlerine açılması kaydadeğer bir gelişmedir. Aralarında Avrupa’dan yapılan ‘reeksport’ da dahil olmakla birlikte, Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı iki katına çıkmıştır. Aylık 1 milyar doların üzerinde ve senelik 15 milyar dolarlık hacim ile Rusya Türkiye’nin ikinci en büyük ihracat pazarı olma yolundadır. Öte yandan, Rusya’nın Türkiye’den yaptığı ithalat Almanya’yı geride bırakarak Çin ve Belarus’tan sonra üçüncü sıraya yerleşmek üzeredir. Yaptırım ortamında Türkiye Rusya için ticarette nefes borusu iken, Batı ile yapısal sorunları olan ve iktisadi sıkıntılarla boğuşan Ankara için Rusya ile turizm dahil yoğun ekonomik ilişkiler olumlu olmuştur. Dahası, Rusya’nın Türkiye’ye yönelttiği mali kaynaklar ve Türkiye’yi doğal gazda dağıtım merkezine dönüştürme teklifi çarpıcıdır. İki ülke ekonomisi hiç olmadığı kadar birbirine entegre olmaktadır. Suriye gibi sorunlu alanlarda ise Moskova’nın kolaylaştırıcı rolüyle Ankara ile Şam’ı barışmaya zorlaması büyük jeopolitik kırılmaları beraberinde getirecek potansiyelde önemli bir siyasi girişimdir.

Ukrayna’da savaşın başladığı günden bu zamana kadar olan ve yukarıda sayılan gelişmeler bir yıl daha benzer şekilde devam ederse süreç şu şekilde öngörülebilir: Rusya bedel ödese bile bilinen haliyle Ukrayna Batı için ucuz kan sunma işlevini en fazla bir yıl daha sürdürebilecek ve sonrasında harita değişimi kaçınılmaz hale gelecektir. Nato’nun işlevi ve coğrafyası değişecek, ABD liderliğindeki Batı bloğu Rusya’yı yeterince yıprattıktan sonra Asya-Pasifik’e odaklanmaya başlayacaktır. Çin’in konumu ve politikası her geçen gün önem kazanacaktır. Uluslararası yeni ekonomik düzende çoklu para birimleri kullanılacaktır. Türk-Rus iktisadi ilişkileri büyüme potansiyeline sahiptir. Türk-Rus jeopolitik işbirliğinin ise Batı başkentlerinde hoş karşılanmadığı bilinen bir gerçektir. Ankara kendi jeopolitik konumunun gereği olan etkin tarafsızlık politikasını sürdürebilirse kazanımlarını artıracaktır. Ankara ve Moskova’daki iç siyasi dengeler ile 2024 Başkanlık seçim sürecinde Rusya’daki güç mücadeleleri ikili ilişkilerin gidişatını belirleyecektir.