Görüş

Soçi’de Denge Ve Salıncak

Son Soçi zirvesi Türkiye ve Rusya'nın işbirliğini geliştirmede ısrarcı olduğunu gösteriyor.

06/09/2023 | Hasan Erel

Soçi’de Denge Ve Salıncak - ATASAM

Türkiye ve Rusya iki kendine has özellikleri bulunan orijinal Avrasya ülkesidir. Rusya 17 milyon kilometre kare alanı ile dünyanın en büyük ülkesi unvanını taşır. Türkiye ise üç kıtanın kesiştiği yerde dünyanın en kıymetli jeopolitik mevkiinde oturur. Her iki ülkenin de Avrupa veya genel olarak Batı ile ilişkileri sorunlu olagelmiştir. Rusya ve Türkiye’yi ele geçirmekte zorlanan Batılı Emperyalistler, en pratik çözüm olarak bu ikisini savaştırmayı ve sürekli olarak düşman kalmalarını öngörmüştür. Bu saadet zincirini koparan ise iki büyük devrimci: Atatürk ve Lenin’dir. Türkiye ve Rusya’nın doğal düşmanları olan emperyalizme karşı kısa süreli de olsa işbirliği dünyanın şeklini ve gidişatını değiştirmiştir. Karadeniz ise kuzey ve güney komşuları tarafından hep ayrıcalıklı ve mahrem bir deniz olarak kimliğini korumuştur.

Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Soçi’deki Erdoğan – Putin görüşmesi önemliydi. Aslında Erdoğan, Putin’i Ağustos ayında Türkiye’ye davet etmişti. Ama bu davet Türkiye’nin son zamanlarda Batı ile yakınlaşması yüzünden havada kaldı. Gündemde çok önemli konular vardı. Birincisi, Ukrayna savaşı ekseninde Türkiye’yi de çok ilgilendiren tahıl anlaşması, ikincisi de Suriye başta olmak üzere Karabağ, Kıbrıs, Libya, Irak ve Karadeniz gibi sıcak bölgelerdeki Türk-Rus jeopolitik ilişkileri idi. Türkiye’nin bir enerji merkezi olmasını getirecek enerji meseleleri de elbette önemli gündem maddelerinden biriydi. 4 Eylül’deki görüşme öncesi Türkiye’nin yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Kiev ve Moskova ziyaretlerinde bulunmuştu. Batı tarafından suistimal edilen tahıl koridoru anlaşmasının yeniden devreye girmesi için çaba sarf etmişti. ABD’nin bu anlaşmayı sabote etmesindeki asıl motif, Romanya üzerinden yeni bir rota çizerek Karadeniz’de Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmekti. Bu da hem Tuna kıyısındaki siloların bombalanması hem de bir Türk yük gemisine yapılan Rus baskınıyla kendisini gösterdi. Ankara, Kiev ve Moskova görüşmelerinde bu alternatifin kabul edilemez olduğunu dile getirdi. Tahminimce bu açıklamanın üzerine Soçi görüşmesi planlandı.

Soçi’de neler oldu özetlersek: Mevcut enerji projelerine ve Türkiye’nin enerji merkezi yapılmasına açık destek çıkarken Tahıl Koridoru sürüncemede kaldı. Putin, Türkiye üzerinden Batı'ya ‘yaptırımları kaldır’ şartını dillendirdi. Ancak asıl önemli olan Suriye idi. Lavrov’un geçen ayki Adana Mutabakatı hatırlatması önemliydi ama iki lider basın açıklamasında Suriye konusunda sessiz kalmayı tercih etti. Oysa Suriye’de ABD yeniden olayları alevlendirdi ve İdlib’deki HTŞ ve Kuzey’deki PKK/YPG güçleriyle saha kazanmak için Türkiye’nin elinde tuttuğu bölgelere karşı hareketlendi. Rusya ise Şam ile birlikte Arap aşiretleri devreye aldı. İdlib’de ise HTŞ noktalarını havadan vurmaya başladı. Görüşme sonrası konuya girmeyen Putin sadece Suriye’deki üçlü Astana sürecini güçlendirmeleri gerektiğini söyledi. Tahıl koridorunda gelişmeye en benzeyen şey, Türkiye’ye doğrudan gönderilecek Rus tahılının Türkiye’de işlenerek Katar’ın da desteğiyle yoksul Afrika ve küresel güney ülkelerine dağıtılması fikri oldu. Türkiye malum dünyanın en büyük un üreticisi ve ihracatçısı. Ancak bunu kendi tahılıyla değil ağırlıklı olarak Rus ve Ukrayna tahılıyla yapıyor. Ekonomik krizin pençesinde kıvranan Ankara için tahıl koridoru meselesi bu yüzden de çok önemli. Ama en az onun kadar önemli olan bir başka konu da Türkiye’nin Rusya’ya yaptırımlara katılmaması sonucu sağladığı büyük avantajlar. 2022 Şubat’ından sonra Batı’nın boşalttığı ticari alanı Türk şirketleri doldurmaya başladı. Rusya-Türkiye ticaret hacmi geçen yıl yüzde 86 oranında artış gösterdi. Rusya’da pek çok Türk şirketi faaliyete geçti. İki liderin görüşmesinde ayrıca ticarette kendi para birimlerinin kullanılması gündeme geldi. Bu da yerel paralarla ticaret odaklı olarak giderek genişleyen BRICS için örtük bir davet olarak kabul edilebilir. Son gelen bazı haberlere göre Türkiye’de Rus-Türk ortaklı bir yonga (bilgisayar çip) fabrikası kurma projesi gündemde. İddia boyutundaki bu gelişme doğrulanırsa çok önemli, çünkü Türkiye dijital alandaki tüm yongalarını dışarıdan almak zorunda.

Erdoğan – Putin görüşmesinde ortaya çıkan en somut gelişme sanırız enerji alanındaydı. Moskova ve Ankara'nın Türkiye'de doğalgaz transfer merkezi (hub) kurulmasıyla ilgili görüşmeleri yakında tamamlayacağını beklediğini kaydeden Putin, "İlerleme kaydettik ve yakın zamanda müzakereleri tamamlayacağımızı umuyorum, böylece bölgemizde enerjiyle ilgili durumu daha istikrarlı ve dengeli hale getireceğiz" dedi. Kurulması öngörülen enerji merkezi Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmasını sağlayacak.Rus RBK’nın iddiasına göre, Gazprom Trakya’da hub kurulması için yol haritasını Botaş’a verdi. Hub’ın Türk Akım’ın karaya ulaştığı Kıyıköy’e yakın olması planlanıyor. Nükleer enerji de görüşmede önemli bir madde idi. Putin, Mersin'de inşasına devam edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesinin takvime göre ilerlediğini ve ilk güç ünitesinin 2024'te devreye gireceğini belirtti. Birinci parti Rus nükleer yakıtının Akkuyu'ya tesliminden sonra artık Türkiye nükleer kulübün üyesi oldu. Erdoğan ise görüşme sonrası Mersin Akkuyu’dan sonra Sinop’ta da Rusya ile Nükleer Enerji Santrali kurulması ile ilgili adım atılacağını söyledi.

Başta da belirttiğim gibi iki Avrasya ülkesi işbirliği yapmaya mecburdur. İngiltere ve sonrasında ABD’nin en büyük korkusu, Avrasya’nın eksen kara güçleri olan Rusya-Çin- Almanya ve Türkiye’nin işbirliğidir. İkinci Dünya savaşı sonrası demir perdeyi çekerek yenilmiş Almanya’yı kontrol altına aldılar. Çin ve SSCB ise ikili sınır sorunları ve Pekin’in o dönemki pragmatik yaklaşımı sayesinde ABD tarafından ayrıştırıldı. Türkiye de NATO ve Batı finans sistemi içinde uzaklaştırıldı. 1990 sonrası giderek değişen parametreler bugün karşımıza yepyeni bir jeopolitik manzara koyuyor. Çin ve Rusya işbirliği yapıyor. Almanya ise ABD ve NATO bağımlılığının faturasını devasa ekonomisini kendi elleriyle batırarak ödüyor. Belki iflas noktasında keskin bir dönüş yaşayabilir ama bu bilinen bir gelecekte olmayacak. Türkiye’nin durumu daha karışık. 1980 sonrası Batı ile bütünleşmesi, sıcak paraya ve özelleştirmeye dayalı neoliberal ekonomik modeli ülkenin istediği yöne gitmesini zorlaştırıyor. 2. sınıf da olsa NATO üyeliği de bu noktada sadece askeri olarak değil siyaseten de önemli. Ancak jeopolitik çıkarlar da Rusya ile işbirliğini dayatıyor.

Rusya’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin Rusya’ya ihtiyacı var. İyimser gözlemciler Ankara’nın bir tür denge politikası yürüttüğünü söylerken, benim gibi daha eleştirel bakanlar bunu salıncak politikası, yani bir ABD’ye bir Rusya’ya yanaşmak türünden bir dış politika olarak yorumluyor. Soçi’den beklenen somut sonuçların çıkmamasında bana göre bu yanlış salıncak politikalarının etkisi büyük. Ancak mevcut şartlar altında kısa vadede aksi bir gelişme olması beklenemez. Rusya’nın stratejisi de buna dayalı: İçinde bulunduğu durumu bilerek Türkiye’yi küstürmeden, ancak oradan gelebilecek dolaylı zararları minimize edecek biçimde ilişkilerin kopmadan kendi seyri içinde ilerletilmesi. Putin, zamanın kendi lehlerinde aktığını iyi biliyor ve sabırsızlığıyla ünlü bir lider değil.