Görüş

Rusya & Üç Putin

2024 yılının Putin ve Rusya’sı, 2000’deki birinci ve 2012’deki ikinci döneminden farklı olacaktır.

15/12/2023 | Volkan Özdemir

Rusya & Üç Putin - ATASAM

Rusya Federasyonu’nda 17 Mart 2024 tarihinde yapılacak olan Başkanlık seçimleri için mevcut Başkan Vladimir Putin yeniden aday olduğunu açıkladı. Yirmi birinci yüzyılın başından beri devam eden ve kimilerinin ‘Putinizm’ olarak adlandırdığı rejimde Putin’in adaylığı sürpriz olmamakla birlikte, bu süre zarfında kendisinin ve politikalarının değişime uğramadığını iddia etmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Yönetim biçimi süreklilik arz etse de gerek Rusya içerisindeki gerekse uluslararası sistemdeki gelişmelerin bir yansıması olarak Putin ve siyaseti de değişime uğramaktadır.

Coğrafyası gereği bir güvenlik devleti olan Rusya’da, yekpare olmayan iktidar bloğu içerisindeki farklı çıkar ve güç odakları arasında ana güç unsurunu güvenlik bürokrasisi/siloviki oluşturuyor. Nitekim Putin ve çekirdek ekibinin çoğu da buradan geliyor. Ancak başından beri farklı güçler arasında dengeyi gözetip tek adam görüntüsünün arkasında adeta bir koalisyonu yöneten Putin, çalışma arkadaşlarını ve politikasını değişen şartlara göre güncellemekten imtina etmiyor. Bu doğrultuda, 2000 ve 2012 seçimlerinin ardından, sonuncu versiyonunu 2024’te göreceğimiz üç farklı Putin’den bahsetmek makul gözüküyor.

Putin 2000 yılında ilk kez iktidara geldiğinde, Sovyetlerin dağılması sonrasında bocalayan ve Yeltsin yönetiminde adeta uçurumun kenarına sürüklenen bir ülke devralmıştı. Nihayetinde 90’ların Rusya’sı şok terapilerle ekonomisi çökmüş, özelleştirmelerle varlıkları yağmalanmış, terörizmle boğuşan ve siyasi istikrarsızlıkla uğraşan bir ülkeydi. Aynı dönem, bir zamanlar Rusya’nın rakibi olan ABD’nin tek kutuplu hale bürünen uluslararası sistemde küresel hegemonyanın tadını çıkardığı yıllardı. Bu koşullarda birinci döneminde Putin, dışarıda Batı sistemiyle uyumlu içeride ise güvenlik sağlama ve iktisadi toparlanma öncelikli bir politika izlemeye başladı. Başarılı da oldu ve ülkesini ayağa kaldırdı. Batı etkisi, ilk kabinesinde ve ABD ile Afganistan müdahalesindeki işbirliği gibi örneklerde görülüyordu. Dahası Avrupa ile çok daha kuvvetli ilişkiler geliştirmiş ve Soğuk Savaş’ta yıllarca istihbaratçı olarak çalıştığı Almanya’ya özel önem atfetmişti. ABD’den farklı olarak, Avrupa’ya artan gaz satışı ile karşılığında alınan yatırımlar bütünleşme arayışlarını gösteriyordu. O zamanlar dört sene olan iki dönemlik Başkanlık süresi sona erdiğinde, Başbakan olarak fiilen etkin kalsa da Başkanlık koltuğunu Avrupa ile yakın bağları bulunan Medvedev’e devretmişti. Zira o dönemin dünyasında Avrupa, Moskova’nın da dikkate aldığı bir güçtü. Ancak 2008 sonunda patlayan dünya ekonomik krizi birçok dengeyi alt üst etmiş, küresel çapta krizden en olumsuz etkilenenler ise Avrupa ülkeleri olmuştu. Ayrıca sonraki yıllarda ortaya çıkan ‘Arap Baharı’ ile özelinde Libya ve Suriye olayları sadece Orta Doğu’yu değil uluslararası sistemi de sarsmaya başlamıştı. Tüm bunlar yeni bir muhasebeyi gerektirirken, Rusya Batı yöneliminde mi gidecek yoksa kendi yolunu mu izleyecek tartışmaları yoğunlaşmıştı. Bu şartlarda Putin ikincisinin temsilcisi olarak 2012 Başkanlık seçimleri için adaylığını ilan edince iktidarına karşı ilk ciddi meydan okumayla karşılaştı.

Farklı siyasal akımlar, liberaller ve devlet içindeki Batıcı kliğin başını çektiği muhalefetin Putin’e karşı çıkması neticesinde özellikle büyük şehirlerde yoğun sokak gösterileri yaşandı. Soros gibi Batı uzantıları tarafından bizzat kendisinin hedef alındığını belirttiği gösterileri alt etmeyi başaran Putin, 2012 yılında bu sefer altı senelik olmak üzere iki dönem daha Başkan seçilmenin yolunu açtı. Bu dönem Suriye iç savaşının da etkisiyle Batı’ya mesafeli bir tutum sergileyen Putin, yeni ekibini de bu eksende şekillendirdi ama Batı ile her şeye rağmen bir denge gözetmeye devam etti. Artık köprüleri atmasa da ABD ile karşı karşıya gelmekten çekinmeyen ve giderek sertleşen bir dış politika tanımlaması olacaktı. 2014’te Ukrayna’da başlayan çatışmalar bu tutumun sertleşmesine yol açtı. Ancak petrol ve gazını ağırlıklı olarak halen daha AB pazarına sattığı için başta Almanya olmak üzere Avrupa devletleriyle yoğun ilişkiler devam ettirildi. 2020’de yapılan Anayasa değişiklikleri ile Rusya siyasal düzeni yenilenip 2024 seçimleri için Putin’in önündeki yasal engel kaldırılsa da Putin’in yeniden aday olup olmayacağı net değildi. Batı ile asıl büyük kırılma 2022 Şubat ayında Ukrayna’da başlayan savaşla yaşandı. AB tamamen ABD kontrolü altına geçip yaptırımlarla Rus ekonomisi hedef alınınca ve en önemlisi de Kuzey Akım gibi Rusya için kritik enerji boruhatları sabote edilince koşullar tamamen farklılaştı.

Bugün ne 2000’deki birinci, hatta ne de 2012’deki ikinci Putin’den bahsetmek doğru olacaktır. Öncekilerden farklı olarak uluslararası sistemde Asya’nın öne çıktığı bir dönemde, daha değişik bir Rusya ve onun devlet Başkanını görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Rusya’nın uzun yıllardır dış politika konseptinde vurguladığı çok kutuplu dünya sistemi artık gerçekçidir. Rusya Asya yönelimini kararlılıkla sürdürmektedir. Ülkenin dünya ekonomisine eklemlenmedeki ana unsuru olan petrol ve gaz satışı Avrupa yerine artık çoğunlukla Asya pazarlarına yapılmaktadır. Dahası geniş Avrasya ortaklığı çerçevesinde, Avrupa ile Doğu-Batı eksenli bütünleşme projeleri Kuzey-Güney eksenli ulaşım projeleriyle ikame edilmektedir. Çin ile her alanda ortaklık artmıştır. Pekin’in başını çektiği Batı kurumlarına alternatif BRICS gibi yapılanmalara etkin katılım gösterilmektedir. Ukrayna savaşının başında dile getirilen Rusya ekonomisinin mahvolacağı ve Putin’in iktidarını kaybedeceği gibi uçuk söylemler, Moskova’nın Asya çağını kavrayan dolarsızlaşma gibi karşı tedbirleriyle boşa çıkarılmıştır. Aksine Ukrayna’daki savaşın Putin’in kendi dikey iktidar bloğunu yenilemesi ve buradan yeni güç devşirmesi sonucunu doğurduğu ileri sürülebilir. Moskova’nın resmi olarak ‘Özel Askeri Harekat’ olarak adlandırdığı Ukrayna’daki savaş, Wagner krizi gibi örneklerde görüldüğü üzere sistem açısından merkezkaç kuvvetlerin etkisizleştirilmesini beraberinde getirirken Rusya siyasetini de adeta dönüştürmüştür. Bugünün Rusya’sında, 2012’den farklı olarak, rejime muhalefet Batı taraftarı gruplar yerine olsa olsa daha şahin ve devletçi kliklerden gelebilir. Ancak Putin hala büyük bir halk desteğine sahip olarak iktidarı kontrol etmektedir.

Üçüncü dönem Putin ve ekibi dünyadaki değişimlere paralel olarak farklılık arz edecektir. Putin’in yeni dönemde nasıl bir politika izleyeceğini öngörmek için üç ana konudaki fikirlerine bakılabilir. Bunlardan birincisi jeopolitik/askeri düzlemde Batı ve Nato’ya doğrudan karşı koyacak bir güç merkezinin inşasıdır. Bu olurken, Moskova’nın Şanghay İşbirliği Örgütü ve Avrasya Ekonomik Birliği gibi örgütlere ilgisi artacaktır. Ukrayna savaşında yaşanan olaylar ve Putin’in ilgili açıklamaları bu konuda işaretler vermektedir. İkinci olarak devletin kimliğiyle ilgili tartışmalara değinmekte yarar vardır. Rus yetkililer Batı değerlerini eleştirip daha muhafazakâr bir tonla medeniyet devleti kavramını oldukça sık dile getirmeye başlarken Putin’in Rusya tarihine yönelik bir açıklaması da dikkat çekicidir. Buna göre, Ukrayna savaşındaki duruma atfen Rus tarihin önemli ismi Nevski’nin Batılı istilacılara karşı Doğu’da Altın Orda Hanlarına biat ederek Rus devlet geleneğini savunduğunu söylemesi önemli bir kırılmadır. Rusya’daki anaakım tarih okuması bu zamana kadar Avrupa merkezli olagelmiştir ve ilgili dönem Tatar-Moğol Boyunduruğu olarak olumsuz değerlendirilmektedir. Ancak Putin bu dönemi olumlu sayan bakış açısına yakınlaşmıştır. Nitekim Avrasyacılık fikrinin önemli isimlerinden Lev Gumilyov, bu tezi yıllar önce söylemiş fakat yalnız kalmıştır. Putin’in Gumilyov’un tezini devlet Başkanı sıfatıyla resmen işlemesi kayda değerdir. Üçüncü olarak, ekonomi politikasında farklı arayışlardan bahsetmek mümkündür. Merkez Bankası Başkanı Nabiullina’nın finansal kesim ağırlıklı ekonomi politikalarına karşı başını Glazyev gibi ekonomistlerin çektiği ve reel sektörü önceleyip kamuculuk ile eşitlik vurgusu ön planda olan alternatif iktisadi model henüz Kremlin nezdinde tam kabul görmemiştir ama giderek daha güçlü şekilde dile getirilmektedir. Politika değişiminin en meşakkatli olduğu alan budur.

21. yüzyılın başından beri değişmeyen tek şey Putin’in adı konmayan bir koalisyonla ülkesini idare etmeye devam etmesidir. Değişen ise koalisyonun yapısıdır. Uluslararası sistemde çok kutupluluğa doğru hızlı bir geçiş sürecine tanıklık edilirken, Rusya da yenilenen düzende yerini almaktadır. Seçim sonrası buna uygun politika ve kadroların oluşturulması şaşırtıcı olmayacaktır. Yukarıda bahsedilen üç ana konuda değişimin olacağı belli fakat nasıl ve ne ölçüde olacağı belirsizdir. Bunu zaman gösterecektir. Ancak şurası kesindir ki, 2024 yılının Putin ve Rusya’sı, 2000’deki birinci ve 2012’deki ikinci döneminden farklı olacaktır.