Görüş

Filistin, İsrail ve Türkiye

Artık dünya siyasetinde yeni bir yapılanma zamanının geldiği çok aşikar.

16/10/2023 | Ata Atun

Filistin, İsrail ve Türkiye - ATASAM

Gazze Şeridi'nde sıkışıp kalan Filistinlilerin yarım asırdan fazla süredir yaşadıkları insanlık dışı koşullara karşı Hamas, 7 Ekim'de İsrail’e yönelik yaptığı beklenmedik saldırısıyla isyanını dünya kamuoyunun bilgisine getirdi. Saldırının sürpriz mi, organize mi, provokasyon mu, yoksa İsrail Devleti'nin dikkatlice planlanmış bir düzenlemesi mi olduğu tamamen tartışmaya açık bir konu. Ancak bu saldırıya İsrail tarafından orantısız bir güçle yanıt verileceği ve sonuçlarının da İsrail’in yayılmacı politikaları içeriğinde Filistinliler için acı olacağı da kesin(di).  

Her türlü silah ve mühimmatı yasal olarak üretme ve ithal etme kabiliyetine sahip, düzenli ordusu bulunan ve BM’de tanınmış devlet statüsüne sahip İsrail’e yönelik bu saldırının, Filistinlilerin son 75 senedir çektikleri acılara, uğradıkları soykırıma rağmen dünyanın hemen her yerinde kınanacağı belliydi. Buna karşın İsrail'in karşı saldırısı, orantısız güç kullanması ve Gazze’yi Filistinlilerden silah zoru ile arındırmasının da meşru bir davranış olarak kabul göreceği de…   

İlginç olan, yayılmacı Atlantik İttifakı'nın lideri ABD'nin, -terör örgütü olarak tanımladığı- Hamas'ın bu saldırısı sonrasında İsrail'in yanında yer alması, Akdeniz donanmasını yardım için İsrail karasularında konuşlandırması ve her türlü mali ve askeri desteği vereceğini açıklaması. Buna karşın ABD’nin, Türkiye’ye, terör örgütü PKK, PYD, KCK ve benzeri isimler altındaki terör örgütleri tarafından yasa dışı saldırılar yapılırken, bölgesel müttefiki olduğunu her fırsatta açıkladığı Türkiye’nin yanında durmaması, mali ve askeri destek vereceğini açıklamaması, tam aksi bir davranışla söz konusu terör örgütlerinin yanında durması ve üstüne üstlük Türkiye’yi de kınaması kabul edilir bir davranış, uluslararası adil bir siyaset uygulaması değil. 

Doğrudan BM'ye, dolaylı olarak dünyaya hükmettiğini iddia eden yayılmacı Atlantik İttifakı'nın, dürüst ve adil davranmak yerine nasıl ikiyüzlü bir şekilde kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği, Türkiye’yi “müttefiklik” adı altında kendi taraflarında tutmak istedikleri ancak çıkarları doğrultusunda terör örgütleriyle müttefik oldukları ayan beyan ortaya çıktı, ki bunu gizleme gereği bile duymuyorlar artık.

Büyük bir Hıristiyan kulübü olan Avrupa Birliği’nin de İsrail ile Filistin arasındaki son çatışmada, her zaman olduğu gibi kendi çıkarları doğrultusunda safını belli etmesi, AB’yi oluşturan devletlerin liderlerinin ABD ile yan yana durarak “İsrail'in yanındayız" açıklamasında bulunması, AB’nin siyasi başkenti Brüksel’de yer alan Avrupa Birliği (AB) Komisyonu binası önündeki göndere İsrail bayrağının çekilmesi ve binaya İsrail bayrağının yansıtılması Yahudi-Evangelist işbirliğinin en güzel örneğini oluşturuyor.

Nitekim, ABD ve AB’nin, benzeri terör saldırılarında İsrail ve Türkiye'ye olan farklı yaklaşımlarını, işlerine gelmeyince uluslararası hukuku ve kuralları nasıl elleri ile bir kenara itip, kendi çıkarları doğrultusunda davrandıklarını, kendi menfaatleri söz konusu olunca kuruluş amaçları ve ilkelerini nasıl çiğnediklerini, ağızları dolu dolu insan haklarından dem vurup, adalet ve mülkiyet konularında atıp tutarken, kendi çıkarları söz konusu olunca tüm bunları tersinden okuduklarını görüyoruz. İsrail’in Filistinlilere karşı orantısız bir güçle saldırısında yaşanan taraflı siyaset ve ikiyüzlülük örneklem açısından derslerde okutulacak cinsten.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllardır, konu ve içeriği uygun olan her diplomatik ortamda, BM Genel Kurullarında ve önemli dış görüşmelerinde dile getirdiği  "Dünya beşten büyüktür" tanımlamasının ne denli doğru olduğu bu son krizde belirgin bir şekilde ortaya çıkarken, artık dünya siyasetinde yeni bir yapılanma zamanının geldiği de çok aşikar.