Görüş

Ermeni Savaş Suçlularının Yargılanması İçin Yeni Bir Adalet İşbirliği Kavramı

Adaleti destekleyen politikalar ve eylemler, uluslararası toplumda olumlu bir imaj oluşturarak bir ülkenin yumuşak gücünü artırabilir.

05/10/2023 | Gökhan Cindemir

Ermeni Savaş Suçlularının Yargılanması İçin Yeni Bir Adalet İşbirliği Kavramı - ATASAM

Türkler kendi acı ve mağduriyetlerini uluslararası alanda etkili bir şekilde dile getiremiyor ve bu durum, Türk kültüründe acının susturulduğunun bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. "Türk mağdur olamaz" gururu, uluslararası hukukta elde edebileceğimiz hakları veya müzakere masasında öne sürebileceğimiz argümanları etkin bir şekilde kullanmamızı kısıtlıyor. Bu acıları hafızamızdan silme eğilimimiz Azerbaycan’ın önüne çıkan fırsatlar konusunda beni endişeye sürüklemektedir. Azerbaycan'ın terörle mücadele operasyonları esnasında insanlık suçuna karışmış Ermeni ordu mensuplarını adaletin önüne çıkarması, Türk dünyası için uluslararası hukuk çerçevesinde bir yumuşak gücü harekete geçirme fırsatını da beraberinde getirmektedir. Ancak bahsedilen kültürel nedenlerle Ermenistan’a yönelik yeni bir psikolojik baskı metodu fırsatı kaçırılabilir ve savaş tazminatı konusunda uluslararası kamuoyunda oluşturulabilecek farkındalık oluşturulamayabilir. 

Uluslararası savaş suçlarına yönelik yargılamaların psikolojik üstünlük yaratma kapasitesi lobiciliğe harcanan milyon dolarlık bütçelerden çok daha az maliyetlidir. Nitekim, bunu kişisel olarak da geçmişte gözlemleme fırsatım olmuştu.  Lahey'deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Hırvat generallerinin yargılandığı bir duruşmayı yıllar önce izleme fırsatı buldum. Yanımda, izleyici olarak katılan Hırvat bir arkadaşımın yüzünde gördüğüm o utanç dolu bakışlar ve suçluluk hissi, hâlâ hafızamda taptaze bir yerde. Bir mahkeme salonunda, bir sanığın yanında duran jandarma nasıl bir otoriteyi temsil ediyorsa, o dönem salonda kendi milletinin askerlerinin iri yarı siyahi Amerikalı askerlerin gözetiminde yargılandığını görmek, Hırvat arkadaşım için çok trajik bir andı. Bu sahne, bir ulusun milli gururunun sınandığı, psikolojik bir savaşın en ağır neticelerini ortaya çıkaracak önemli bir sahnedir. Ermeni Ulusu da bu sahnede yerini almalıdır.

Türkiye'den Ağrı'ya dair taleplerde bulunan, gerçeklikle ilişiği zayıflamış, anlaşılması güç bir cesarete sahip ve milli kimliğini Türkiye'ye duyduğu karşıtlık ve derin bir mağduriyet anlatısı üzerine kuran bir ulusa, uluslararası toplumun gözleri önünde yapılacak bir yargılamanın ciddi psikolojik etkisi olacaktır. Bunun bilincinde olmalıyız.

Hocalı Katliamı özelinde sembolik öneminden dolayı Hocalı'da uluslararası kamuoyu önünde gerçekleştirilecek bir ceza yargılaması, Türk Devletleri Teşkilatı öncülüğünde ve bölge ülkelerinin hukukçularının katılımıyla yürütülürse, bu mağduriyet bağlamında psikolojik bir üstünlük kazanılmasına olanak sağlar. Ermenilerin bu konuda batı kamuoyunda diaspora aracılığıyla kazandıkları psikolojik avantajını bir nebze de olsa ellerinden alabilir. Kuşkusuz, Hocalı Katliamı'nın Azerbaycan topraklarında gerçekleştirilmiş olması sebebiyle Azerbaycan, yargılamanın kendi milli mahkemelerinde yapılmasını isteyebilir. Ancak bu katliamın Ermenistan Devleti unsurları tarafından icra edildiği göz önünde bulundurulduğunda, olayların uluslararası insancıl hukuk çerçevesinde ele alınması gerekliliği de göz önüne alınmalıdır. Bu bağlamda, gelecekte kurulabilecek olan daimi bölgesel bir ceza mahkemesinin ilk adımları Hocalı Katliamı ve Karabağ’da diğer işlenen insanlığa karşı işlenmiş suçlar için kurulacak bir ad hoc mahkeme aracılığıyla atılabilir.

Devletler, sadece askeri güçleriyle değil, aynı zamanda kurdukları adil yargılama sistemleriyle de etki alanlarını genişletirler. Adalet, bir ülkenin yumuşak gücü üzerinde doğrudan veya dolaylı bir etkiye sahip olabilir. Adaleti destekleyen politikalar ve eylemler, uluslararası toplumda olumlu bir imaj oluşturarak bir ülkenin yumuşak gücünü artırabilir.

Britanya, donanmasının gücünün dorukta olduğu dönemlerde Britanya sadece askeri gücüyle değil, aynı zamanda etkin bir adil yargı sistemine sahip olma özelliğiyle tanınıyordu. Nitekim, 1883 yılında İskoç hukukçu J. Lorimer, "Ulusların Hukukunun Kurumsallaşması" adlı kitabında "Britanya hukuku, şimdiye dek var olmuş ve hakkaniyetli birinin kullanabileceği tek araçtır." sözüyle en üst düzey adalet dağıtan yargı mekanizmasının Britanya hukuku olduğunu işaret ediyordu.

O tarihi döneme baktığımızda böyle bir iddianın özellikle uluslararası ticarette karşılığının olduğunu çok iyi anlıyoruz. Çoğunlukla ticari anlaşmazlıklar gibi meselelerde Osmanlı mahkemelerinin adalet dağıtmakta yetersiz kaldığına inanan bireyler, kapitülasyonlardan yararlanarak yabancı konsolosluk mahkemelerine başvurabiliyorlardı. Özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya'nın konsolosluk mahkemeleri, Osmanlı'daki yabancılar ve bazen Osmanlı vatandaşları arasında tercih edilen mahkemeler haline gelmişti. 

Dolayısıyla, güçlü ve adil bir yargı sistemine sahip olan bir devlet, kendi yargı yetkisini paylaşmaya isteksiz olan diğer devletlerin vatandaşlarını, ikna ederek kendi yargısal otoritesi altına alabilir. Türkiye diğer Türk devletleriyle birlikte bölgesinde bir güç haline gelmek istiyorsa adalet konusundaki eksikliğiyle yüzleşmek durumundadır. Türkiye’de sıklıkla kullanılan “cephede kazandık ama masada kaybettik” sözündeki o ‘masa’ aslında bu eksikliktir.

Türkiye'nin Türk Devletleri ile yapmış olduğu mevcut adli işbirliği anlaşmaları kuşkusuz dikkate değer bir adımdır. Adli işbirliğini daha geniş bir "Ortak Türk Adalet Alanı"na dönüştürmek,  ceza hukuku alanında daha az zorlayıcı olacaktır. Örneğin, Türk vatandaşına hakaret eden bir 3. ülke vatandaşı için Türkiye'de bir arama ve yakalama kararı alındığında, bu bilginin Türk Devletleri Teşkilatı'na diğer üye devletlerle paylaşıldığı sistem oluşturulabilir. Avrupa Birliği'nde, bir AB vatandaşına karşı işlenen suç durumunda şüphelinin Schengen Alanı'ndaki tedbirlere tabi olması gibi, TDT'ye üye ülke vatandaşlarına karşı işlenen suçlarda da şüphelinin "Ortak Türk Adalet Alanı"ndaki tedbirlere tabi olması sağlanabilir. Kısacası sanığın TDT vatandaşına karşı suç işlemesi durumunda 4.2 milyon km2 lik bir alana girişi ve çıkışı gerekli tedbirlerle kısıtlanacaktır. Bu da TDT vatandaşlarına karşı işlenecek suçlara karşı büyük bir caydırıcılık oluşturacaktır. Türkiye’ye seyahat fırsatının kısıtlanmasının, beklenenden daha büyük bir caydırıcı etkiye sahip olabileceğini unutmamak gerekir. İstanbul Havalimanı'nın özellikle dünyada transit uçuşlar için sıklıkla tercih edilen bir merkez olması ve doğu ile batı arasında bir bağlantı kapısı olarak algılanması göz önünde bulundurulduğunda, caydırıcılığın etkisi daha iyi anlaşılmış olacaktır.

19. yüzyılın ortalarından itibaren uluslararası savaş hukuku ve sivillerin korunmasına yönelik kuralların belirginleştiği dönemde, Türk soylular, bazı Ortodoks milliyetçisi grupların fanatik ideolojileri doğrultusunda sayısız zulme uğramıştır. Özellikle son iki yüzyıl, Türk soylulara yönelik bu hücumların sıklığı ve şiddetiyle doludur. Balkan sürgünü sonucunda Türklerin toplu ölümleri, 1922'deki olaylarda Yunanistan'ın savaş kurallarını ihlal ederek on binlerce Türk'ün yaşamına son verdiği, Kazakistan’da açlığa maruz bırakılma, Kıbrıs'ta EOKA'nın kana bulanmış saldırıları, Bulgaristan’da asimilasyona maruz kalan Türkler ve Bosna'da Boşnakların ‘Türk’ denilerek Sırp milliyetçiler tarafından soykırıma uğraması, bu trajik olayların yalnızca birkaç örneğidir. Hocalı ve Gence'de yaşananlar, yakın tarihte Azerbaycan Türkleri’nin uğradığı vahşetin kanlı örnekleridir. 

Nazi Almanya’sının Yahudilere yönelik soykırımı tüm dünyayı sarstığı gibi, Türk soylulara yönelik son iki yüzyılda meydana gelen bu saldırılar da aynı derecede bilinmelidir. Kültürümüzdeki tarihi olayları unutma veya görmezden gelme eğilimi, yaşanan bu trajedilerin tekrarlanmasını önlemeye yönelik bir çözüm getirmeyecektir. İşte yeni trajedilerin önüne geçilmesinde daimi bir mahkeme kurulması katliamlara yönelik caydırıcılık açısından bir çözüm olarak görülmelidir.

Türk Devletleri Teşkilatı altında kurulması düşünülen uluslararası insancıl hukuk alanında faaliyet gösterecek daimi bir ceza mahkemesi, Türk soylulara karşı işlenen suçları değerlendirirken Türk soylulara imtiyaz geçeceği düşüncesiyle tam bir tarafsızlık algısı oluşturamayabilir. Bu, mahkemenin verdiği hükümlerin uluslararası alanda meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabilir. Dolayısıyla Türk Devletleri Teşkilatı çatısı dışında Avrasya genelini kapsayacak şekilde, ancak özellikle Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin ağırlıklı katılımıyla kurulacak bir daimi mahkeme, Türk soylulara karşı gerçekleştirilen suçları ele alabilir.

Bu bağlamda, daimi mahkeme savcısının, örneğin Afganistan gibi bölgelerde Taliban tarafından Türk soylulara karşı gerçekleştirilen suçlara dair kesin ve zorlayıcı kararlar alması düşünülebilir. Daimi mahkeme kararların icrasında mahkeme, öncelikli olarak Türk Devletleri Teşkilatı altında kurulacak Europol’e benzer bir güvenlik biriminden yardım talebinde bulunabilir. Ayrıca daimi mahkemeye bağlı çalışan savcılık suçu önlemek amacıyla müdahale de bulunabilmek için TDT güvenlik birimine başvuruda bulunabilir. Mahkeme kararları bölgede Türk soyluların korunması için bulunulacak müdahaleler açısından uluslararası meşruiyet kazandıracaktır.