Görüş

50. YILINDA KIBRIS BARIŞ HAREKATI

Kıbrıs Barış Harekatı'nın üzerinden geçen elli yıl sonrasında genel bir durum değerlendirmesi

26/07/2024 | E. Kur. Alb. Ömer Lütfi Taşcıoğlu

50. YILINDA KIBRIS BARIŞ HAREKATI - ATASAM

1570-1571’de 70.000 şehit vererek Venediklilerden aldığımız Kıbrıs adasında Osmanlı Devleti 307 yıl hüküm sürmüş ve bu süreçte ada halkı hayatının en müreffeh dönemini yaşamıştır. Britanya İmparatorluğu, 1878’de Rus tehdidine karşı Osmanlı Devleti’ni koruma taahhüdü karşılığında Kıbrıs adasının kendisine verilmesini talep etmiş ve diplomasi yoluyla Kıbrıs'ı alamadığı takdirde adayı zorla işgal edeceği tehdidinde bulunmuştur. Böylece ada İngiliz yönetimine bırakılmıştır.

Rusya; Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri verdiği zaman Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti’ne iade etme yükümlülüğü olan İngiltere bu yükümlülüğü yerine getirmediği gibi 1914’te adayı ilhak etmiştir. Rumların İngiliz sömürge yönetimine karşı başkaldırmasından sonra İngiltere adayı asıl sahibi ve Osmanlı Devleti’nin murisi olan Türkiye’ye devretmek yerine Türklerle Rumlar arasında paylaştırmayı tercih etmiştir. Bunu yaparken de Ortadoğu bölgesine ve Doğu Akdeniz’e hâkim konumuyla stratejik önem sahibi olan adada kendisine iki askeri üs ayırarak bunların arazilerini Kıbrıs Anayasası’na İngiliz toprağı olarak tescil ettirmeyi ihmal etmemiştir. Böylece Zürih ve Londra Antlaşmalarından sonra 1960’ta ortaklık devleti kurulmuş ancak Rumlar ve Yunanlılar kısa süre sonra adadaki Türkleri kitlesel olarak imhaya yönelmişlerdir. Bu dönemde Rum saldırıları sonucunda 103 köydeki Türkler topraklarını bırakarak 3 köyde toplanmış ve Rumlar 500’den fazla sivil Türk’ü katletmiştir. Kıbrıs Türklerinin çilesi 1974 yılına kadar devam etmiştir. Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta bir askeri darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Adanın Yunanistan’a bağlamasının önlenmesi ve Türklerin can emniyetinin sağlanması için Türkiye garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs’a müdahale etmiş ve uzun süren esaret yıllarından sonra Kıbrıs Türk halkı vatanına ve özgürlüğüne kavuşmuştur. Darbeden kurtularak İngiltere’ye kaçan Makarios BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada “Kıbrıs Devleti’ni yıkan tarafın Yunan Cuntası olduğunu” dünyaya ilan etmiştir.

BARIŞ HAREKÂTI SONRASINDAKİ GELİŞMELER

BM’nin adadaki ortaklık devletini yıkan Rumları adanın meşru temsilcisi sayan ve Türk birliklerinin adadan çıkmasını isteyen 13 Mayıs 1983 tarihli Yunan/Rum yanlısı kararını müteakip 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir.

KKTC’nin ilanından sonraki süreçte ABD, AB ve batılı ülkeler ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Türklerle ortak bir federasyon kurularak Türklerin Rumlara azınlık olarak bağlanması çalışmalarına hız vermiştir. 2004 yılında ise hem Zürih ve Londra Anlaşmalarına ve Kıbrıs Anayasası’na hem de AB’nin kendi hukukuna aykırı olarak GKRY AB üyesi yapılmıştır. Takip eden süreçte Türkiye ve KKTC Annan Planı dayatmalarıyla Rumlarla federasyona zorlanmış ancak yapılan referandumda Rumların hayır oyu kullanması sayesinde Türklerin Rumlara azınlık olarak bağlanmasını öngören Annan Planının kabul edilmesi önlenmiştir. 

HAREKÂTTAN 50 YIL SONRA GELİNEN DURUM

Kıbrıs Barış Harekâtının üzerinden 50 yıl geçti. Bu süre içinde Kıbrıs’ta birçok başarıya imza atıldı. Ancak, Kıbrıs’ı Yunan toprağı yapmak ve Kıbrıs Türklerini Rumlara azınlık olarak bağlamak isteyenler Türkiye Cumhuriyeti’nin ve KKTC’nin yöneticilerini ülkelerinin milli menfaatlerine aykırı kararlar almaları için sıkıştırmaya devam etmektedir.  

Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye’nin ve KKTC’nin ulusal çıkarlarına uygun politikalar izlenmesi ile kötü dönemler geride kalmıştır. Türkiye ve KKTC halklarının seçtikleri liderler ve liderlerin izledikleri politikalar konusunda her zaman dikkatli davranmaları bir zarurettir.

KIBRIS’TA BAŞARDIKLARIMIZ

Gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin gerekse KKTC’nin liderleri ve halkları Kıbrıs’ta Rumlarla Türkleri aynı federasyon çatısı altında birleştirme dayatmalarının hedefinin Kıbrıs Türk halkının Rumlara azınlık olarak bağlanması ve giderek yok edilmesi anlamına geldiğini nihayet anlamıştır. Bu nedenle Rumlarla artık müzâkere edilecek bir husus kalmadığından iki devletli çözümün tek çıkar yol olduğu artık devlet politikası olarak benimsenmiştir. Kıbrıs konusundaki en önemli kazanım bu gerçeğin kavranmış olmasıdır.

Kıbrıs meselesinde kavranan bir diğer gerçek Türkiye’nin KKTC’yi kendi kaderine terk etmesinin Kıbrıs Türklerini GKRY’nin ve Yunanistan’ın saldırılarına açık hale getireceği hususudur. Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin birlikte hareket etmesi gerektiği ve KKTC’yi yutmaya çalışan Yunanistan, GKRY, AB ve ABD ile ancak bu şekilde başa çıkılabileceği artık kavranmıştır.

Türkiye KKTC’nin savunması için Kıbrıs’ta üsler kurarak Kıbrıs’ta çıkacak bir çatışmaya acil müdahalede bulunma ve kısa sürede Kıbrıs Türk halkının yardımına koşma imkânına kavuşmuştur. Kıbrıs’ta 1974’ten beri kapalı tutulan Maraş harekâttan 46 yıl sonra kademeli olarak açılmış, Ercan hava alanı terminali ve uçak pistleri yenilenerek Kıbrıs Türk halkına yakışır hale getirilmiştir. Türkiye Alaköprü barajındaki suyu KKTC’nin Geçitköy barajına taşıyarak Kıbrıs Türk halkının tarım ve refahına önemli bir katkı sağlamıştır. Türkiye’den KKTC’ye elektrik naklinin de tamamlanması ile Kıbrıs Türk halkı Rumlara muhtaçlıktan kurtarılacaktır. KKTC Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye statüsü ile kabul edilmiştir.

KIBRIS’TA BAŞARAMADIKLARIMIZ

 ABD’nin ve AB’nin Türkleri Rumlara bağlama çabaları halen devam etmektedir. Türkiye’nin ve KKTC’nin BM‘nin KKTC ile GKRY’yi uzlaştırma çabalarının gereksizliğini ve söz konusu faaliyetlere Türkiye’nin ve KKTC’nin bundan sonra katılmayacağını resmen bildirmeleri, ayrıca artık ihtiyaç kalmayan BM Barış Gücü’nün Kıbrıs’ı terk etmesini talep etmeleri gerekmektedir.

KKTC’nin Türkiye dışındaki ülkeler tarafından tanınması sağlanamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra KKTC’yi ilk tanıyan ülke olma şerefi kardeş ülke Azerbaycan’a ait olmalıdır. Azerbaycan’ı diğer Türk Cumhuriyetleri ve dost ülkelerin de takip etmesi ile tanınma sorunun kısa sürede çözülmesi mümkündür. Bu kapsamda KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye yapılması önemli bir adımdır ancak yeterli değildir. Diğer yandan Türkler ders kitaplarından Rumlarla ilgili menfi ifadeleri çıkardıkları halde Yunanistan ve GKRY ders kitapları halen Türklerle ilgili aşağılayıcı ifadeler ve hakaretlerle doludur. KKTC ders kitaplarına Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs Türk halkına uyguladıkları katliam ve saldırılar tekrar yazılmalı ve yeni yetişen Türk gençliğine gerçek tarihi öğretilmelidir.

EGE VE AKDENİZ’DEKİ TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ - TÜRKİYE’NİN ATMASI GEREKEN ADIMLAR

Kıbrıs’ın Türk-Yunan ilişkilerinden ayrı olarak ele alınması mümkün değildir. Ancak maalesef Türkiye Yunanistan’ın Türk karasularını ve hava sahasını ihlallerine, Yunanistan ana karasında, Ege’de ve Akdeniz’de ABD’ye askeri üsler vermesine, gayrı askeri statüdeki adalara birlik konuşlandırmasına ve adaları silahlandırmasına, hattâ 20 Türk adası ile 2 kayalığı işgal etmesine seyirci kalmakta ve gereken tepkiyi göstermemektedir. Söz konusu tutum Yunanistan’ın saldırganlığını artırmakta ve Türk kara sularına girerek Türk balıkçı teknelerine saldırmaktan bile çekinmemektedir. Türkiye mevcut tutumunu sürdürdüğü takdirde Yunanistan’ın işgal ettiği adalara yenilerini ekleyeceği ve saldırgan tavrını sürdüreceği açıktır. Türkiye Cumhuriyeti bir an evvel silkinmeli ve Yunanistan’ın yaptığı uluslararası hukuka aykırı uygulamalarına karşı gereken tepkiyi vermelidir.

KKTC’NİN ATMASI GEREKEN ADIMLAR

KKTC’de trafik halâ İngiliz sömürge yönetimi döneminde olduğu gibi ters istikametten akmaktadır.  KKTC’nin sömürgelikten kurtulamadığı imajını veren bu hatalı uygulamaya son verilmelidir.

KKTC ‘de İsrail vatandaşlarının sahibi olduğu inşaat şirketlerinin büyük siteler inşa ederek İsrail, Rusya, Ukrayna ve Avrupa Yahudilerine sattığına dair haberler alınmaktadır. İsrail vatandaşlarının KKTC ‘den toprak alımları önlenmediği takdirde KKTC topraklarının bir bölümü İsrail’in eline geçecek ve Kıbrıs Türkleri ileride Filistinliler gibi kendi vatan topraklarında mülteci durumuna düşebilecektir. Bu kapsamda KKTC Meclis’inden yabancıların mülk edinmesini kısıtlayan bir kanun çıkarılmıştır. Ancak İsrail vatandaşlarının KKTC vatandaşları üzerinden de toprak alımlarını sürdürdüklerine ilişkin haberler alınmaktadır. Bu faaliyetler dikkatle izlenmeli ve toprak alımları denetim altında tutulmalıdır.

Diğer yandan, basında KKTC topraklarında çok sayıda ev kiliseleri ile Katolik, Protestan ve Ortodoks kiliseleri açıldığına ve misyonerlik faaliyetlerinin giderek arttığına ilişkin haberler yer almaktadır. Bunların KKTC’ nin geleceği olan gençliği için büyük bir tehdit oluşturduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalı ve misyonerlik faaliyetleri yasaklanmalıdır. AB ve ABD uzun yıllardır sivil toplum örgütlerine kaynak aktararak KKTC’deki gençlik örgütlerini manipüle etmeye ve Rumlarla federasyon fikrine alıştırmaya çalışmaktadır. Yurt dışından yardım alınmasını sınırlayan bir yasanın hem Türkiye hem de KKTC için kabul edilmesi bazı vatan hainlerinin menfaat karşılığında ülkelerine zarar verecek faaliyetler içine girmelerini önleyecektir.

NATO’nun ve ABD’nin Finlandiya, İsveç ve Ukrayna’dan sonra GKRY’yi de NATO’ya üye yapma ve NATO karargâhını GKRY’ye taşıma planları vardır. Türkiye bu konuda dik durmaz ve geri adım atarsa KKTC Rum ve Yunan potasında erimek ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Şayet GKRY’nin devlet olarak tanınması ve NATO’ya alınması kararlarının altına imza atmayı düşünen yetkililer varsa bunlar atacakları imzanın Türk tarihine vatan haini olarak tescil edilmeleriyle sonuçlanacağının bilincinde olmalı ve bu düşüncelerinden vaz geçmelidir. Kıbrıs konusunda Atatürk’ün uyarılarını hatırlatarak yazımı tamamlamak istiyorum:

 “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir.”