2025, dünya enerji güvenliği için kader yılı olacak dersek abartmış olmayız. Bunun temel sebebi, sektörde yaşanan belirsizliklerin bu sene içerisinde kritik kararları dayatmasıdır.
Dünya enerji görünümüne kabaca göz atmak yararlı olacaktır. Enerji Enstitüsü verilerine göre, 2023’te toplam 620 exajoule olan birincil enerji tüketimi içerisinde yakıt türleri incelendiğinde hidrokarbonların (gaz, kömür, petrol) halen toplam tüketimin % 80’den fazlasını oluşturduğu biliniyor. Sürdürülebilir yenilenebilir kaynakların payı ise son yıllarda adından çokça söz ettirse de henüz % 8’ler seviyesinde. Geri kalanı hidro ve nükleer enerji oluşturuyor. Bununla birlikte, dünya enerji sektöründe temel bir eğilim göze çarpıyor: Yeşil enerji gelişimi ile birlikte enerji geçişi olarak ifade edilen yeni dönem, Kovid-19 salgınından sonra hızlanarak geri döndürülemez bir noktaya ulaşmış görülüyor. Nitekim Uluslararası Enerji Ajansı hesaplamalarına göre sektörde 3 trilyon dolar büyüklüğündeki yatırımlar içerisinde, temiz enerji alanlarına yapılan toplam yatırımın fosil yakıtlara olan yatırımı ikiye katlamış olması gelecek hakkında ipucu veriyor.
Dünya genelinde enerjiye olan talepten çok daha hızlı bir şekilde elektrik tüketimi artıyor. Yani ‘enerjinin elektrikleşmesi’ inkar edilemez bir olgu olarak karşımızda duruyor. Yakıt türlerine göre elektrik üretiminde, üretim maliyeti ciddi oranda düşen yenilenebilir kaynaklar payını hızla artırırken yenilenebilir toplamının 2025 sonrasında kömürü liderlik tahtından etmesi bekleniyor. Öte yandan, konuyu yakıt türleri arasındaki rekabetten daha çarpıcı bir hale sokan asıl faktör meselenin sanayi ve teknoloji boyutu. Güneş panelleri, rüzgar türbinleri, bataryalar, elektrikli araçlar derken yeni bir enerji ekonomisi oluşuyor. Bununla ilişkili olarak, elektrik depolamada yapılan yenilikler ve nadir elementler de tedarik zincirini tamamlıyor. En önemlisi ise temiz enerji alanındaki yatırımlar genel olarak iktisadi büyümenin önemli bir bileşeni haline geliyor. Ekonomide iddia sahibi ülkeler için temiz enerji teknolojilerini edinim, olmazsa olmazı teşkil ediyor. Ülke ve şirketler giderek temiz enerji araçlarının üretiminde sert bir rekabete girişirken, alt enerji piyasalarındaki fiyat oynaklıkları alarm veriyor.
Tam da bu noktada belirsizlik artıyor. Dünyada temiz enerji geçişi yukarıda anlatılan manzara göz önünde bulundurulduğunda hemen tamamlanmayacaktır. Dünya belirli bir süre daha dünya fosil yakıtlara mahkumdur. Bu süre coğrafyalara göre değişkenlik göstermektedir. Bu konuda farklı çıkar gruplarının farklı hedefleri çarpışmaktadır. Dünya petrol ve gaz üretiminde lider olan ABD’de Trump yönetimi, Demokratlardan farklı olarak yeşil enerjiden ziyade hidrokarbon endüstrisine göz kırpabilir. Uluslararası sistem her alanda ABD ile ÇİN arasındaki rekabete tanıklık ederken ABD’nin, yeşil enerjide açık ara lider olan baş rakibinin oyun alanında değil kendi üstün olduğu alanda ilerlemesi doğaldır. Üreticiler yanında talep yönetimi açısından da ABD için petrol hassastır. Petrolün hala rakipsiz göründüğü havacılık sektöründe egemen olan ABD uçak endüstrisi buna bir örnektir. Ancak bu kısa vadeli bir durumdur. Uzun vadede temiz enerji ekipmanlarını yerel imkanlarla üretmek ve bunu da rekabetçi kılmak için Çin’e karşı yüksek gümrük tarifeleri kaçınılmaz görünmektedir. Küçük modüllü nükleer reaktörler üzerinden elektrikleşme eğilimini yakalamak başka bir seçenektir. AB de bilhassa elektrikli araçlar konusunda zorluk çekmekte ve yoğun ticari hacme sahip olduğu ülkeler olan ABD ile Çin arasında bir karara doğru sürüklenmektedir.
Teknolojik yeniliklerle birlikte yükselen temiz enerji ekonomisi, jeopolitik sonuçları da beraberinde getirecektir. Dünya enerji güvenliği artık bu yeni gerçekler üzerine inşa edilmekteyken, güç mücadelesi petrol ve gazdan giderek başka alanlara kayacaktır. Karbon salınımını düşürmek sloganıyla iteklenen temiz enerji yaygınlaştıkça, mevcut enerji emtiaları uluslararası ticarette daha düşük hacimlerle yer edinecektir. Güneş, rüzgar gibi temiz enerji dallarında makine ve ekipman üretiminde lider Çin’dir. İşin ilginç tarafı, 25 yıl önce AB öncülüğünde başlayan yeşil enerji devriminin zamanla Çin’in eline geçmiş olmasıdır. Bunu, 10 yıl önce yine Avrupa’da yaygınlaşan elektrikli araç devriminin de günün sonunda Çin’in liderliğine geçtiği gerçeği tamamlamaktadır.
Öbür taraftan, fosil yakıtlar açısından da durum türdeş değildir. Çevre kirliliği nedeniyle kömürü iyi günler beklememektedir; bu zamana kadar talebin lideri Çin’in yeşil enerjiye yönelip eskisi kadar yüksek oranda büyümemesi nedeniyle de petrol ilave talep sorunu yaşayacaktır. Dünya genelinde petrol talebinin pik seviyede olup olmadığı tartışılırken, 2025 senesinde beklenen finansal piyasalardaki sarsılmanın da dünya ekonomisini zorlaması ve özellikle petrol talebini vuracak olması bir başka ihtimaldir. Hem elektrik üretiminde önemli paya sahip bir geçiş yakıtı olması hem de görece temiz bir hidrokarbon olması doğal gaza alan açmaktadır. Üstelik bu yıl başlayacak ve 2030’a kadar sürecek yeni sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) arz dalgası gaz fiyatlarını rekabetçi kılacaktır. Yeni sipariş verilen gemilerde yakıt türü olarak LNG’nin tercihi de gaz lehine olan diğer bir etmendir. Ancak nihayetinde, hidrokarbonların kaderinin genel enerji politika tercihinden bağımsız olmayacağı hatırlanmalıdır.
Tüm bu faktörler yeni yıla girdiğimiz bugünlerde başta fiyatlar olmak üzere enerji piyasalarında belirsizliği artırmaktadır. Enerji sektöründe her alanda kritik karar anı yaklaşmaktadır. Bu kararlar şirketler, ülkeler ve hatta bölgeler bazında farklılık gösterecektir. Ancak hangi yönde olursa olsun, bu sene içerisinde verilecek kararların en az 10 yıl boyunca dünya enerji gündemini şekillendireceği anlaşılmaktadır.