Görüş

1 NİSAN 2024: TÜRK SİYASETİNDE YENİ BAŞLANGIÇ

2024 yerel seçimlerinin sonuçları ve Türk siyaseti üzerindeki etkileri orta vadede daha net görülecektir.

02/04/2024 | Barış Hasan

1 NİSAN 2024: TÜRK SİYASETİNDE YENİ BAŞLANGIÇ - ATASAM

2024 yerel seçimlerinin sonuçları ve Türk siyaseti üzerindeki etkileri kuşkusuz orta vadede daha net görülecektir. Ancak, sıcağı sıcağına da olsa seçim sonuçlarının işaret ettiği bazı kritik noktalar var ki, bu noktalar ekonomik ve siyasal gerçeklikler dikkate alınmadığı takdirde Türkiye’de seçim kazanılamayacağını siyaset sahnesindeki aktörlere bütün açıklığıyla göstermektedir. Hiç kuşku yok ki, bu seçimin tartışmasız kazananı büyükşehir ve il belediyelerinin çoğunluğunu kazanan, il genel meclisi oy oranlarında da %34.44 ile birinci parti olan CHP’dir. Seçimin kaybedeni ise 22 yıl sonra ilk kez 2002’deki oy oranının altına gerileyen iktidar partisidir. Genel seçimlerin üzerinden 10 ay gibi kısa bir süre geçmesine rağmen iktidar partisinin bu kadar büyük bir oy kaybı yaşayarak neden kaybettiği üzerine bir değerlendirme yapılırsa Türkiye’de seçim kazanmanın ve iktidar olmanın anahtarına ulaşılabilir:

Birincisi, bu 10 aylık süre içerisinde iktidar partisi yeni ekonomi yönetimiyle küresel sermayenin beklentilerine uygun bir ekonomi politikası izledi, enflasyonu düşüremedi ve halkı değil küresel sermayenin çıkarlarını önceleyerek emekliyi ve dar gelirli kesimleri unuttu. Bu, iktidar partisinden bir önceki seçime göre kopan yaklaşık 8 milyon oyu açıklamaktadır. Nitekim, seçim sonuçlarından en çok rahatsız olanın küresel sermaye olduğunu temsilcileri vasıtasıyla verdikleri mesajlardan anlıyoruz. Batı sermayesinin kalemlerinden gelen ilk mesajlar piyasaların Türkiye’deki seçim sonucunu beğenmediği, ortodoks ekonomi politikalarına dönüşün devam etmesini beklediği, yabancı sermayenin bu sonuçlardan rahatsız olacağı ve mevcut ekonomi politikasının devamı için garanti bekleyeceği yönünde. Ancak, seçimin tescillediği siyasal pratik ve ekonomik gerçeklik bunun tam aksini söylemiştir: halkı gittikçe yoksullaştıran ve küresel sermayenin çıkarlarına hizmet eden ekonomi yönetimi ve politikası ile seçim kazanılamaz! 

İkincisi, Türkiye’de halkın ekonomik öncelikleri ile güvenlik hassasiyetleri birbirine paraleldir ve bunu görememek seçimde sonuçlara olumsuz yansır. Yine bu 10 aylık süreç içerisinde iktidarın dışarıda dümeni Türkiye’ye en büyük güvenlik tehdidini oluşturan Batı’ya kırması geniş halk kesimlerinin kafasında ciddi soru işaretleri yaratmıştır. Bir taraftan Gazze’ye üzülürken, diğer taraftan İsrail ile artarak devam eden ticarete meydanlarda gösterilen sessiz tepki sandığa yansımıştır.

Üçüncüsü, ekonomik-güvenlik çıkar dengesinde halkın gözettiği fakat iktidar partisinin önemsemediği sığınmacı meselesi seçim sonucuna etki eden bir unsur olmuştur. İktidarın sığınmacı politikasını aynen sürdürmesini, sığınmacı meselesini Türkiye’nin gündeminden çıkarma çabasını ve daha da vahimi sığınmacıları Türkiye demografisinin yeni gerçekliği gibi topluma dayatma çabasını halkın kabul etmediğini Kilis’te ortaya çıkan sonuç göstermektedir.

Dördüncüsü, küreselci sermayenin çıkarlarını önceleyen ekonomi politikaları ile birlikte mikro milliyetçi ve bölücü unsurların arkasına takılarak çok kutuplu hale gelmiş bir dünyada eskimiş Batı menşeli liberal politikalara sarılmanın Türkiye’de sonuç vermeyeceği görülmüştür. Buna ek olarak, siyasal İslamcılığın halkın sözde ‘muhafazakar değerleri’ni vitrine koyarak oy devşirebildiği siyaset yapma döneminin artık sona ermekte olduğu görülmektedir. Halkın muhafazakarlığı kendi iç dünyasındadır ve bu tartışmasız saygıyı gerektirir. Halkın dünyevi hayatındaki gerçeklik ise refah ve güvenliktir ki bu ancak laik, modern Türk ulus devletinin güçlü olması ile tüm vatandaşlara eşit olarak sağlanabilir. Seçim sonuçları laik Türkiye Cumhuriyeti’nin katiyen eskimediğinin, bilakis 21. yüzyılda daha da güçlenmekte olduğunun bir işareti; Atatürk’ün, güçlü ulus devlet ve halkı önceleyen karma ekonomi modelleri ile Türkiye’de ve dünyada izinin silinemeyeceğinin bir göstergesi olmuştur.

Seçimin sonucunda siyasette yıldızı parlayanlar ise başta Ankara’da rekor oyla kazanan Mansur Yavaş olmak üzere CHP’nin adaylarıdır. Büyükşehirlerde muhalefet lehine ilk kez bu kadar büyük farkların oluşması halkın Türkiye siyasetinde köklü bir değişim istediğinin göstergesidir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın 30 puan farkla en yakın rakibini ikiye katlayarak seçimi kazanması İstanbul’u kazananın doğal cumhurbaşkanı adayı olacağı şeklindeki yapay çıkarımları anlamsız kılmaktadır. Özellikle il genel meclisi oylarına bakıldığında; ve ayrıca, şu an iktidar ittifakının bileşeni olan, milliyetçi seçmeni temsil eden partilerin oy potansiyeli ve iktidar partisinden kopan milli hassasiyeti yüksek yaklaşık 8 milyonluk seçmen kitlesi hesaba katıldığında, halkın bu seçimin kazananı olarak modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP’nin önderliğinde yeni bir milli merkez siyasetin kurgulanmasını talep ettiği açıkça ortaya çıkmıştır.

1 Nisan 2024 itibariyle başlamış olan yeni siyaset dönemindeki milli merkez ancak halkın tenceresini önceleyen ekonomi politikalarını bölücü siyasete prim vermeden kurgulayabilen ve Türkiye’nin dünyada bağımsız duruşunu vaat edebilen bir anlayışla mümkün olabilir. Seçimin sonuçları, bu yeni kurguya olan ihtiyacı kavrayabilen siyasetin Türkiye’de iktidara geleceğinin sinyalidir.